Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1548 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 13805 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : TUNCELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 02/11/2009NUMARASI : 2008/308-2009/508Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, ortak miras bırakanları babaları H. G.'nün önce 13 parça taşınmazdaki hak ve hisselerini, daha sonra da 25 parsel sayılı taşınmazını satış göstermek suretiyle davalı oğluna devrettiğini, işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, 10 parça taşınmazın kamulaştırma işlemi nedeniyle takdir edilen değerin davalı H.tarafından tahsil edildiğini ileri sürüp, davalı üzerinde kalan taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında tesciline olmazsa tenkise, kamulaştırma nedeniyle davalıya ödenen paradan miras paylarına isabet eden kamulaştırma parasının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, satışın gerçek olduğunu, nüfus kayıtlarında murisin kızı olarak gözüken davacı E.'nin aslında murisin kızı olmadığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, satışların gerçek olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, tazminat olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan H. G.nün maliki olduğu 307, 317, 320, 352, 353 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 11.7.1989 tarihinde, tam mülkiyetine malik olduğu 302, 312, 314, 339, 341, 345, 347, 350 parsel sayılı taşınmazlarını yine 11.7.1989 tarihli akitle ve 25 parsel sayılı taşınmazını ise 30.7.1993 tarihli akitle dava konusu edilmeyen 6 parça taşınmazla birlikte ve satış suretiyle aynı ismi taşıyan davalı oğlu H. G.'ye temlik ettiği ve daha sonra çekişme konusu taşınmazlardan 302, 312, 314, 317, 320, 345, 347, 350, 352 ve 353 parsel sayılı taşınmazların DSİ tarafından kamulaştırıldığı anlaşılmaktadır.Davacılar, asıl ve birleşen davalarında miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temliklerin kendilerinden mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; miras bırakanın tüm mamelekini teşkil eden toplam 20 parça taşınmazdaki bazılarında tam, bazılarında da payını davalı oğluna satış yoluyla temlik ettiği ve üzerinde başka bir taşınmaz kalmadığı kayden sabittir. Bir kimsenin tüm mamelekini teşkil edecek şekildeki tüm gayrimenkullerini elinden çıkartmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez. Kaldı ki, böylesi bir temlik için miras bırakanın ihtiyacı ve bir sebebi de bulunmamaktadır.Esasen, miras bırakanın yaşlılık aylığı almak suretiyle ekonomik güvencesi olduğu, öte yandan davalı tarafından 20 parça taşınmazın satışına ilişkin bir bedelin ödendiğinin de kanıtlanamadığı sabittir.Öyle ise, değinilen olgular yukarıda belirtilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın temlikteki gerçek amacının mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, öncelikle davalı H. tarafından açılan E.'nin mirasçı olmadığına ilişkin dava sonucunun beklenmesi, E.ile miras bırakan arasında irs (mirasçılık) ilişkisinin varlığının anlaşılması halinde asıl dava ile birlikte birleşen davanın halen davalı üzerinde bulunan taşınmazlar bakımından iptal-tescil yönünden, kamulaştırma suretiyle elden çıkan taşınmazlar bakımından da, davacıların miras payına tekabül eden tazminat miktarına karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere ve yanılgılı değerlendirmelerle hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacılar, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.