Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 15404 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 605 - Esas Yıl 2014
MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/11/2013NUMARASI : 2013/360-2013/626Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan Nesikat Türker’den intikal eden 5893 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalının kandırması sonucunda devrettiğini, davalının “herkes payını alsın” diyerek kendisini tapuya götürdüğünü, gösterilen yeri imzaladığını, sonradan attığı imzanın pay devrine ilişkin olduğunu öğrendiğini, murisin ölümünden itibaren 8 yıl boyunca kendi payına isabet eden dairenin kira bedelini aldığını, temlikten sonra ise kira parasının kesildiğini ileri sürerek eldeki davayı 19.08.2013 tarihinde açmıştır.Davalı, kardeşi davacının hakkını aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, aldatma hukuki sebebine dayalı davanın Borçlar Kanununun 36/1. maddesi gereğince 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 5893 parsel sayılı taşınmazdaki 1/6 payını 28.07.2008 tarihli akitle satış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/l. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 36/1.) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Gerçekten de, hile iddiasına dayalı olarak açılan iptal ve tescil davasının dinlenebilmesi için davanın hak düşürücü süre içinde açılması gerektiğinde kuşku yoktur.Ne varki, mahkemece, davacının dava konusu taşınmaz payını hile ile devrettiğini ne zaman öğrendiği hususunda bir araştırma yapılmış değildir. Öte yandan, davacının miras hakkını vermediğinden bahisle 13.08.2013 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Savcılığında kardeşi davalıdan şikayetçi olduğu görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, Türk Borçlar Kanununun 39. maddesindeki 1 yıllık sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı, öğrenme tarihinin işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabileceği, bir başka ifadeyle işlem tarihinde fark edilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacının öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacının hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğu da açıktır. Hâl böyle olunca; öncelikle, davacının dava konusu taşınmazdaki pay devrinin hile ile olduğunu ne zaman öğrendiğinin tespit edilmesi, ondan sonra eldeki davayı hak düşürücü süre içinde açıp açmadığının değerlendirilmesi, davanın süresinde açıldığının anlaşılması halinde yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde i İnceleme ve araştırma yapılması, taraf delillerinin toplanması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.