MAHKEMESİ: ADANA 2. SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 29/04/2011NUMARASI: 2008/1004-2011/906Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, imar işleminin iptali sebebiyle kadastral mülkiyet durumunun ihyası isteğine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın bulunduğu alanda Seyhan Belediyesinin 37 nolu imar düzenlemesi yaptığı, daha sonra aynı bölgede Adana Büyükşehir Belediyesi'nin imar uygulaması gerçekleştirdiği, her iki imar düzenlemesinin idari yargı yerinde iptal edilerek, idari yargı kararlarının kesinleştiği, dava konusu yerin yeni kurulan Çukurova Belediyesi sınırları içinde kalması nedeniyle anılan Belediyenin de davaya dahil edildiği anlaşılmaktadır. Davacı; kapanan yollardan ihdasen Seyhan Belediyesi adına tescil edilen 980 nolu parselin içinde bulunduğu alanda Seyhan Belediyesi ile Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan imar düzenlemelerinin idari yargı yerinde iptal edildiğini, imar uygulaması sırasında kapanan yollardan ihdas edilen alanların düzenleme ortaklık payı hesabına katılması gerektiği halde, özel mülkiyete konu yapıldığını, bu durumun Hazineye ait taşınmazlardan daha fazla DOP kesilmesine ve zarara sebebiyet verildiğini sürerek, anılan parsele isabet eden imar parsellerinin tapusunun iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, kadastral parsel malikinin Seyhan Belediyesi olduğu ve davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, imar şüyulandırmasının dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır. Dayanıksız kalan (illetten mücerret) kaydın ise iptalinin gerekeceği ve kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyası şeklinde karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır.Öte yandan; çekişmeli taşınmazın Belediye sınırları içerisinde ve kadastro sırasında tespit dışı bırakılan yer olduğunun belirlenmesi halinde, 1966 tarihinde yürürlüğe giren 775 sayılı Yasanın 3/2. maddesinde öngörülen Belediyeye devri gerekli taşınmazlardan olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet yasa gereğince Belediyeye devri gereken yerlerden olduğu tespit edilirse, Hazine'nin taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı gözetilerek Hazinenin davasının reddine karar verilmesi gerekeceği sabittir.Diğer taraftan; 775 sayılı Yasanın 3. maddesi her ne kadar 19.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Yasa ile iptal edilmiş ise de; iptal kararının bu tarihten önce doğmuş olan haklara etkili olmayacağı, bir başka ifadeyle kazanılmış hakkın korunması gerekeceği açıktır.Somut olaya gelince; mahkemece yapılan inceleme, araştırma ve uygulamanın hüküm kurmaya elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, mahallinde yapılan uygulama neticesinde teknik bilirkişilerce düzenlenen 03.01.2011 tarihli bilirkişi raporunda davaya konu yapılan 980(8) parsel sayılı taşınmazın Seyhan Belediyesince 08.06.1998 tarihinde yapılan imar uygulaması sırasında tescil harici dere ve uçurumdan ihdasen tescil edildiği bildirildiği halde, eksiğin tamamlanması yoluyla evrak arasına giren Kadastro Müdürlüğünün 26.06.2013 tarihli yazısında ise anılan ihdas parselinin 164 nolu kadastro parselinin yola terkininden kalan yer olduğunun belirtildiği, ne var ki, bu hususlardaki çelişkinin giderilmediği, çekişme konusu taşınmazın imar uygulamalarından önceki vasfı, kadastro harici bırakılan bir yer olup olmadığı ve Hazine ile ilgisinin bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanmadığı, ayrıca Belediyeye devri gereken yerlerden olup olmadığı hususu üzerinde de durulmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bu konuda gösterdikleri tüm delillerin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Kabule göre de; temyiz aşamasında dava tarihinden önce 05.02.1986 tarihinde öldüğü anlaşılan davalı H..Ö..ile 30.07.2006 tarihinde öldüğü anlaşılan davalı A..Ö.. mirasçılarının davada yeralamaları sağlanmadan sonuca gidilmiş olması da isabetsiz olduğu gibi, vekille temsil edilen her davalı yararına ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmiş olması da yerinde değildir. Davacı vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.