Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15293 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 11392 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/07/2012NUMARASI : 2009/308-2012/361Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil,tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil;olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 12686 parselde bulunan 14 nolu bağımsız bölüm davacıya ait iken, 23.09.1998 tarihli vekaletname kullanılarak davalı vekil G. aracılığıyla diğer davalı C.'a 25.09.1998 tarihinde satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.Davacı,2003 yılında boşandığı eski eşi M.'nın iş arkadaşı ve aile dostu davalı Gülşen'e vekaletname verdiğini, bu vekaletname kullanılarak çekişmeli taşınmazın satış suretiyle eşinin işyerinde çalışan diğer davalı C.'a devredildiğini, herhangi bir bedel de ödenmediğini ve halen taşınmazın tasarrufu altında bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Davalı Gülşen ise,davacının,eşi M. ve kayınbiraderleri ile birlikte H.Kimya Sanayi A.Ş'nin Kazakistan ve Kırgızistan'da tek acentası olabilmek için maliki oldukları taşınmazlar üzerin de 1997 tarihinde ipotek tesis ettirdiklerini, borcun ödenmemesi nedeniyle çekişmeli taşınmaz hakkında dava dışı H.Kimya Sanayi A.Ş. tarafından davacı aleyhine İstanbul 3.İcra Müdürlüğünün 1998/3298 takip sayılı dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle yapılan icra takibi esnasında süre kazanmayı amaçlayan davacının avukatlık hizmeti istediğini,çekişmeli taşınmaz üzerine 15.05.1998 tarihinde satışa arz şerhi konulduğu ve 25.09.1998 tarihinde kıymet takdirine ilişkin rapor tebliği edildiğinden bu aşamadan sonra satış ilanı tebliğinin yurtdışında bulunan kişiye yapılmasının zaman kazandıracağı görüşü üzerine davacının talimatı ile Kazakistan'da yaşayan ve güvendikleri çalışanları diğer davalı C.'a bedelsiz olarak devredildiğini belirtip davanın reddini savunmuştur. Davalı C., davaya cevap vermemiştir.Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 506/2.md) hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince;yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde hükme yeterli bir araştırıma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyleki, davacı taraf vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanmış, davalı vekil Gülşen ise davacının talimatı ile satış işleminin yapıldığını savunmuştur. Nevarki, mahkemece bu konuda hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir.Hal böyle olunca,yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde iddia ve savunma doğrultusunda tarafların deliller toplanarak gerekli araştırma ve incelemenin yapılması temlikin iradi olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vekilinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.