MAHKEMESİ : SİNCAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/02/2011NUMARASI : 2009/691-2011/51Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalı Yunus yönünden davanın reddine, davalı M.yönünden davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı M.Ç. vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davalı Y.yönünden davanın reddine, davalı M. yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan E. Ç.ın 1158 parsel sayılı taşınmazını 07.04.1982 tarihinde davalı oğullarına 1/2'şer pay olarak satış suretiyle temlik ettiği, anılan parselin imar uygulaması ile çekişme konusu 19 ada 18 parsel olduğu ve bu parselde de 14.06.1982 tarihinde kurulan kat irtifakına istinaden 1 nolu meskenin davalı M. adına, 2 nolu meskenini ise davalı Y. adına tescil edildiği, Y.'un taşınmazını dava tarihinden önce dava dışı şahsa satış suretiyle devrettiği, 1931 doğumlu olan miras bırakanın 11.06.2009 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı kızı, davalı oğulları ile dava dışı kızları N.F. ile S. İ.'in kaldığı anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakan tarafından davalılara yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, davalıların miras bırakana baktıkları ve kardeşlerinin düğün masraflarını karşıladıkları için taşınmazın temlik edildiğini savundukları, tanık olarak dinlenen dava dışı mirasçılardan N.F.'ın da davacıların iddialarını doğruladığı, öte yandan toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından mirasbırakanın eşinin 1976 yılında öldüğü, o tarihten sonra ölünceye kadar miras bırakana davalıların baktığı, murisin son iki yılını sağlık problemleri yaşayarak geçirdiği ve bu süre zarfında da her ihtiyacı ve tedavisi ile davalıların ilgilendikleri tartışmasızdır. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın değerinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin, başka bir ifadeyle, malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda değinildiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuksal dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle, murisin iradesi önem taşır.Öte yandan, evlatların anne ve babalarına bakmaları ve ve ilgilenmeleri ahlaki bir görev ise de, bu görev yalnızca erkek çocuklarına ait olmayıp kız çocuklarının da ahlaki görevidir. O halde, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, davalı M. yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davalı M.Ç.vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.