MAHKEMESİ : DATÇA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/02/2013NUMARASI : 2011/242-2013/65Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.09.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat M. E. G. ile temyiz edilen vekili Avukat M.T. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi İ. A. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil istemine ilişkin olup mahkemece; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.Davacılar dava dilekçesinde; mirasbırakanın davalıya yapmış olduğu temlik ve kazandırmaların kız çocuklarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan M. K. D.'ın 25/01/1999 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları Münevver, Ümmühan, Selma, Gülserin ve Mehmet'i bıraktığı, davacıların murisin kız çocukları, davalının ise murisin tek erkek çocuğu olduğu, davaya konu taşınmazlardan 198 ada 1, 172 ada 21 ve 165 ada 69 parsel sayılı taşınmazların 1994 ve 1995 tarihli kadastro tespit çalışmaları sırasında "...tahdidi yapılan tapu kaydı ve vergi kaydı bulunmayan 20 yılı aşkın süredir nizasız ve fasılasız muris M. K. D.'ın zilyetliğinde bulunan taşınmazın 1978 tarihli satış senedi ile oğlu olan davalı M.. D..'a devrettiği ve davalının zilyetliğinde olduğu saptanarak davalı adına sicil kaydının oluşturulduğu, tespitin 30/07/1998 tarihinde kesinleştiği, davaya konu taşınmazlardan 165 ada 68, 175 ada 6 parsel sayılı taşınmazların ise 18/08/1998 tarihli satış akdi ile davalıya temlik edildiği, 172 ada 40 parsel sayılı taşınmazı ise davalının üçüncü kişiden satın alma yoluyla edindiği, muris tarafından yapılmış bir temlikin bulunmadığı, yargılama sırasında ilgili parsel bakımından davadan feragat edildiği görülmektedir.Bilindiği üzere; tapusuz taşınmazlardaki zilyetliğin devrinden ibaret olan sözleşmeler hiçbir şekil şartına bağlı olmadığından geçerlidir ve bu tür sözleşmeler hakkında 01/04/1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı yoktur. Bu durumda çekişmeye konu 198 ada 1, 172 ada 21 ve 165 ada 69 parsel sayılı taşınmazlar bakımından açıklanan gerekçeyle davanın reddine, 172 ada 40 parsel sayılı taşınmaz bakımından ise feragat beyanı gözetilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacıların anılan parseller bakımından temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davacıların 165 ada 68, 175 ada 6 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacıların mirasbırakanın kızları, davalının ise tek erkek evladı olduğu, her ne kadar mahkemece muvazaa olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, taşınmazın satış değeri ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, anılan taşınmazların 24/10/1997 tarihli zilyetlik devir sözleşmesi ile mirasbırakanın dava dışı O.Ç. 'e zilyetlik devir ve satış sözleşmesi yaptığı daha sonra aynı tarih farklı yevmiyeli sözleşme ile zilyetliğini devraldığı taşınmazları 18/08/1998 tarihinde oğlu olan davalıya temlik ettiği, murisin mali durumu çok iyi olmasa da taşınmazlarının tamamını satmasını gerektirecek bir nedenin varlığı kanıtlanamadığı gibi davalının alım gücünün olduğu ve satış bedelinin ödendiğinin de kanıtlanamadığı, terekeden de para çıkmadığı dosya kapsamı ile sabittir.Öte yandan; tanık anlatımlarından gerek murise gerekse yatalak olan eşine davacılardan kızı Selma ve damadı Necdet tarafından bakıldığı, "..bunlar olmasa halimiz haraptı" demek suretiyle bakımlarından memnuniyetini dile getirdiği, temlike konu taşınmazların murisin tüm malvarlığı olup temliki işlemlerin oğluna tüm taşınmazlarını devretmek kararlılığında olduğunu gösterdiği, bir kimsenin oturduğu taşınmazı dahil taşınmazlarını elden çıkarmasının hayatın olağan akışına da uygun düşmediği açıktır.O halde; somut bulgular ve olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın temliki işlemlerdeki gerçek iradesinin satış değil mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bağış olduğu sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca; bu taşınmazlarla ilgili davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir. Kabulüyle hükmün anılan nedenlere hasren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 30.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.