Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15145 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 11850 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : YENİŞEHİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/02/2013NUMARASI : 2009/115-2013/81Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmadığı taktirde tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil davasının reddine, tazminat isteminin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.09.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M. A. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava; ehliyetsizlik ve gabin hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tazminat istemine ilişkindir.Davacı Vasisi; 31/08/2008 tarih, 1899 yevmiyeli akitle miras yoluyla intikal eden taşınmazlardaki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülerek mirasçılar arasında taksim yapıldığını, kısıtlı (ikinci eş) F.. Ç..'in Bursa 3. Noterliğinde düzenlenen 24/12/2007 tarihli, 40341 yevmiyeli vekâletle vekil kıldığı H.. S.. tarafından temsil edildiğini, daha sonra aynı vekilin 26/03/2008 tarihli, 2860 yevmiyeli vekâletname ile kısıtlının 1/4 payını eşi olan diğer davalı G.. S..'a devrettiğini, F.. Ç..'in okuma yazması olmadığını, Azerbeycan kökenli olup Türkçe bilmediğini, sağır ve dilsiz, kolay kandırılabilir, yapılan muamelelerin sonucunu kavrayamayacak konumda olan kısıtlının bilgi ve rızası dışında satış yapıldığını, gerek 24/12/2007 tarihli, gerekse 26/03/2008 tarihli vekâletnamelerin düzenlendiği tarihlerde hukuki ehliyetinin olmadığını, ehliyetsizliğinden yararlanılarak satış yetkisi içeren vekâletname alındığını, satış yetkisi içeren vekâletnamenin alındığı tarihlerde kısıtlının vekil Hamdi ile ilk el konumundaki eşi G.. S.. yanında kaldığını ve o dönemde vekil H.. S..'ın cinsel tacizine maruz kaldığını, bu olayların halen derdest olan ceza davalarına konu olduğunu, vekil Hamdi ve eşi Gülser'in banka borçlarını ödeyebilmek için kısıtlının çekişmeye konu bağımsız bölümlerdeki paylarını sattıklarını, dükkânların gerçek değerinin çok altında bir bedelle muvazaalı olarak devredildiğini,satış bedeli ödenmediği gibi ziynet eşyalarına da el konulduğunu, Yenişehir gibi küçük bir yerde yaşanan bu olayların herkes tarafından bilindiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Mahkemece; iptal ve tescil davasının reddine,tazminat isteminin kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davanın 22/06/2009 tarihinde açıldığı, davacı F.. Ç..'in yargılama sırasında vesayet altına alınarak kendisine dava dışı G.. B..'nun vasi tayin edilerek husumete izin kararı alındığı, taraf teşkili sağlanmakla davanın görülebilirlik koşulunun gerçekleştirildiği, davacı F.. Ç..'in 07/09/2007 tarihinde ölen O.Ç.'in ikinci eşi olduğu, geriye mirasçı olarak davacı dışında ilk eşten olma çoçukları Gülser, Güner,Emine ve İsmail'i bıraktığı, murisin kayden maliki bulunduğu .. ada, .. parsel sayılı taşınmazı ile davaya konu 234 ada, 1 parsel sayılı taşınmazda yer alan .. nolu bağımsız bölümlerin, 31/03/2008 tarihli 1899 yevmiyeli akitle mirasçıları adına intikali yapılarak elbirliği halindeki mülkiyetin paylı mülkiyete dönüştürüldüğü ve aynı tarihli akitle paydaşların aralarında yaptıkları rızai taksim sonucunda .. ada, 1 parsel sayılı taşınmazın mirasçılardan İ.. Ç.., .. ada, 1 parselde yer alan 10,11,12 ve 13 nolu dükkânların ise diğer mirasçıları Emine, Güner, Gülser ve davacı F.. Ç.. adına 1/4'er payla tescil edildiği, daha sonra davacının bağımsız bölümlerdeki paylarının, 11/06/2008 tarihli satış akdi ile paydaşlardan G.. S..'a devredildiği, davaya konu 11/06/2008 tarihli satış akdi dahil tüm resmi işlemlerde murisin ikinci eşi olan davacı F.. Ç..'in Bursa 3. Noterliğinin gerek 24/12/2007 tarihli, 40341 yevmiyeli gerekse 26/03/2008 tarihli, 2860 yevmiyeli vekâletname ile vekil kıldığı H.. S.. tarafından temsil edildiği, daha sonra 10 ve 11 nolu bağımsız bölümlerin davalı N.. M..'a, 12 ve 13 nolu bağımsız bölümlerin ise davalı H.. P..'ye satış yoluyla devredildiği, F.. Ç..'in davacı, vekil Hamdi, eşi Gülser ve son kayıt malikleri N.. M.. ve H. P.'nin davalı oldukları çekişmeli bağımsız bölümlerde paydaş olan murisin ikinci eşi F.. Ç.. 'in, hayatının ilk yıllarından beri varolup ömür boyu devam edecek nitelikte, "sağır ve hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini azaltacak nitelikte ve derecede hafif düzey zekâ geriliği olarak adlandırılan" akıl zayıflığı bulunduğu, gerek 24/12/2007 tarihli vekâletnamenin düzenlendiği gerekse davaya konu temlikte kullanılan 26/03/2008 tarihli vekâletname ve bu vekâletnameye istinaden davacı adına yapılan 11/06/2008 tarihli resmi akit tarihleri itibariyle davacının hukuki ehliyeti haiz olmadığının Adli Tıp Kurumu, 4. İhtisas Kurulunun 28/05/2012 tarihli, 1899 yevmiyeli raporuyla sabit olduğu, böylelikle ilk el konumundaki davalı G. S. adına yapılan tescilin yolsuz olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk el G.. S..'ın ediniminin korunamayacağı tartışmasızdır.Ancak, ikinci el konumunda olan diğer davalıların, koşulların varlığı halinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanabilecekleri de kuşkusuzdur. Ne var ki; davacının 10, 11,12 ve 13 nolu bağımsız bölümlerdeki payları yönünden son kayıt maliki davalıların iyiniyetli olup-olmadığı, ilk temlikin yolsuz olduğunu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olup- olmadıkları hususunda hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hemen belirtmek gerekir ki ; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla TMK'nin 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların eldeğiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öteyandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, buyönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re'sen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarihli, l990/4 Esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir. Hâl böyle olunca; son kayıt maliklerinin iyiniyetli olup-olmadıklarının yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırılması, tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, vekil H.. S.. ve ilk elkonumundaki G.. S.. ile son kayıt malikleri arasında el ve işbirliği bulunup- bulunmadığı, son kayıt maliklerinin iyiniyetli olup-olmadıklarının açıklığa kavuşturulması, başka bir deyişle TMK'nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacakları konusunda duraksamaya yer bırakmayacak şekilde araştırma ve inceleme yapılması, özellikle davacı tanıklarının açıklanan konularda beyanlarına başvurulması, çekişmeli taşınmazların temlik tarihindeki değerleri ile akitte gösterilen değerlerinin karşılaştırılması, Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/130 Esas sayılı ve Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/33 Esas sayılı dava dosyalarının, Yenişehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/13 Esas sayılı dava dosyasının gözetilmesi, toplanan ve toplanacak olan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacı vasinin temyiz itirazları açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 30.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.