MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLYanlar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar taraflar vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, temlik işleminin muvazaalı olarak yapıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların miras bırakanları ... ’nın, 28.05.2010 tarihinde vefat ettiği, kayden malik olduğu 107 parsel sayılı taşınmazını 05.01.1979 tarihinde ½’şer pay ile davalılara temlik ettiği, davalı ...’nin 1960 ve davalı ...’ın ise 1957 yılında doğduğu, temlik tarihi itibariyle her iki davalının da bekar oldukları, davacıların, miras bırakan tarafından yapılan temlik işleminin gerçekte bağış olduğu halde, satış gibi gösterilmek suretiyle ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, mahkemece davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mahkemece, 818 Sayılı Eski Borçlar Kanununa göre, bir işlemin muvazaalı olarak yapıldığının kabulü için görünürde bir işlemin olması, taraflar arasında muvazaa anlaşması olması, gizli bir işlemin olması ve aldatma kastının olması gerektiği, tarafların muvazaa iddiasını yazılı şekilde ispat etmesi gerekirken üçüncü kişilerin her türlü delil ile muvazaa işlemini ispat edebileceği dosya kapsamından dinlenen tanık beyanları getirtilen belgeler değerlendirildiğinde taraflar arasında yapılan işlemin muvazaalı şekilde yapıldığını davacı tarafın ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil kararı verilmesi isteğinde bulundukları dikkate alınarak, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki üzerinde durulmamış ve kararda tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Hal böyle olunca, davada muris muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı gözetilmek suretiyle, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılması ve toplanan deliller aynı çerçevede değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın nitelendirilmesinde hataya düşülerek yazılı gerekçelerle hüküm kurulması isabetsizdir.Davacıların, temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.