Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1490 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 14793 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: SİLİFKE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 17/05/2011NUMARASI: 2008/538-2011/271Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 457 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların, 620 ve 621 sayılı parsellerin imar uygulamasına tabi tutulması sonucu oluştukları ve kayden davacıya ait oldukları; anılan taşınmazlarda davalı tarafın kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının bulunmadığı; davalının paydaş olduğu 622 sayılı parselin şuyulandırması sonucunda 457 ada 7 sayılı imar parselinin meydana geldiği anlaşılmaktadır.Davacı, maliki olduğu 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazlarına davalının basit yapı yapmak ve ağaç dikmek suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise anılan muhdesatların imar uygulaması sonucu davacı taşınmazında kaldığını savunmuştur.Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dış??nda ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 298l sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olayda; mahkemece yapılan uygulama sonucu, fen bilirkişi tarafından kadastral parsellerle imar parsellerinin çakıştırıldığı krokili rapor düzenlenmiş olup, anılan krokiye ve dosyaya getirtilen aynı mahiyetteki pafta krokisine göre, dava konusu edilen bölümün imar öncesi 621 sayılı parsel ile 366 ve 367 sayılı parsellere isabet ettiği görülmektedir.Öyleyse, 621 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kalan tuvalet binası ile ağaçlar bakımından, imar öncesi de davalının bu parselle kayden ilgisinin bulunmadığı; başka bir ifadeyle, imar uygulamasından önce de davalının kendi kadastral çapı dışında haklı ve geçerli bir neden olmaksızın elatan konumunda bulunduğu, müdahalenin imar suretiyle oluşmadığı gözetilerek imar öncesi 621 sayılı parsele isabet eden taşınmaz bölümü bakımından davanın mutlak surette kabulü gerekirken, kaim bedel ödettirilerek kabulü cihetine gidilmiş olması doğru değildir. Diğer taraftan; dava konusu edilen bölümün şuyulandırma öncesi 366 ve 367 sayılı kadastral parsellere isabet eden kısmı bakımından da, bu bölüm üzerinde kaim bedeli ödenmesi gereken muhdesat mevcut ise, davalının anılan parsellerde kayden hak sahibi olup olmadığı araştırılarak; herhangibir hakkı yoksa, kaim bedel ödenmeksizin davanın kabulüne karar verilmesi; yok eğer bu kadastral parsellerde malik olup da imar öncesi mevcut muhdesatı şuyulandırma sonucu davacının çekişmeli imar parsellerinde kalmış ise, yukarıda değinilen ilkeler uyarınca muhdesatın kaim bedeli depo ettirilerek ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması da isabetsizdir.Kabule göre de, muhdesatların imar öncesi meydana getirilip getirilmediği kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmaksızın ve imar sonrası dikilen ağaç bedelerini de kapsar şekilde kaim bedele hükmedilmiş olmasının da doğru olduğu söylenemez. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.