Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14899 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 6816 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: TOKAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 28/02/2012NUMARASI: 2008/249-2012/78Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.12.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Ş. U. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı B... Ç... Vekili Avukat ve davalı asil A... Y... Gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Asıl ve birleşen dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; asıl davanın konusu 16, 59, 60, 106, 201, 211, 212, 355, 418, 646, 647, 979, 981 ve 1151 sayılı parseller olmak üzere toplam 14 adet taşınmazın davacı ve davalı Bekir ile dava dışı kişilerin miras bırakanı olan Y... C... Adına kayıtlı iken 21.11.2006 tarih ve 8643 yevmiyeli işlemle, birleşen davanın konusu 395, 396 ve 459 sayılı parsellerin ise adı geçenlerin diğer murisi Z... C.... adına kayıtlı iken 21.11.2006 gün ve 8650 yevmiyeli işlemle, davacı ve diğer bazı mirasçıların Tokat 2. Noterliği’nin 06.09.2006 tarih ve 10108 yevmiye nolu vekaletnamesiyle tayin ettikleri vekil davalı A. Y.tarafından, intikalen tescilden sonra miras paylarının satış suretiyle davalı B...’a temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temliki işlemlerin, kendisinden hile ile temin edilen vekaletnameyle muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini, davalıların işbirliği içerisinde hareket ettiklerini, ehliyeti hususunda sağlık raporunun dahi bulunmadığını, kendisine satış bedeli de ödenmediğini ileri sürerek eldeki asıl ve birleşen davayı açmıştır.Hemen belirtilmelidir ki; mahkemece temin edilen Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu raporuyla, davacının halen ve akit tarihi olan 2006 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu belirlenmek ve benimsenmek suretiyle ehliyetsizlik hukuksal nedeni bakımından tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi; çekişmeli 356 sayılı parselle davacının kayden ve irsen ilgisinin bulunmadığı anlaşıldığından, bu taşınmaza ilişkin davanın reddine hükmedilmiş olması sonucu itibariyle doğrudur. Davacı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ancak, vekaletnamenin hile ile alındığı iddiası vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir.Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; davacı ile davalı B...’ın hala yeğen oldukları, davalı B...’ın anne ve kardeşleri olan dava dışı kişiler ile davacının, B...’ın gösterdiği diğer davalı A....’ı aynı vekaletnameyle vekil tayin ettikleri, çekişme konusu 17 adet taşınmaz bakımından davacının miras paylarının temliki nedeniyle davacıya satış bedeli ödendiğinin kanıtlanamadığı dosya kapsamıyla sabittir. Kaldı ki, bedelle ilgili husus, mahkemenin de kabulündedir.O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket ederek, vekalet görevini kötüye kullandıkları sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak 17 parça taşınmaz bakımından davanın kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 11.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.