Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14874 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12883 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Davacılar, murisleri .............' ın 1993 yılında öldüğünü, 1411, 1413, 1414, 1416, 1418, 1419 ve 1421 parsel sayılı taşınmazlara ilk eşi ............. ile birlikte paydaş olduğunu, .............' nin ölümü ile mirasının eşi ............. ve müşterek çocukları olan 6 kızına intikal ettiğini, murisin dava konusu taşınmazları davalı oğlu .............' ye intikalini amaçladığını, kızlarına baskı uygulayarak, 1968 yılında kendi payı ve 5 kızının payını, dava dışı ............ isimli şahsa devrini sağladığını, 1982 yılında ...........l' in taşınmazı yarı oranlarda davalı ... ve davalı ...' nin annesi ............' ya devrettiğini, ............' nın da 2004 yılında payını oğlu davalı ...' ye devrettiğini, yapılan satış işlemlerinin gerçeği yansıtmadığını, gerçekte bağış amacı taşıdığını, muvazaalı olduğunu, kız çocuklarını mirastan mahrum etme amacıyla gerçekleştirildiğini, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığı gibi, devir tarihinden sonra, ölene kadar taşınmazları kullanmaya devam ettiğini, davalının ise devir tarihi itibari ile dava konusu taşınmazları alacak ekonomik gücünün bulunmadığını, taşınmazların değerli olduğunu ileri sürerek, 1411, 1413, 1414, 1416, 1418, 1419 ve 1421 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranlarında davacılar adına tescilini istemişlerdir. Davalı, taşınmazların ilk devrinin 45 yıl önce kendisi doğmadan yapıldığını, kız çocuklarına baskı yapıldığı iddiasının doğru olmadığını, devir tarihinde murisin mali durumunun iyi olmadığını, devir tarihlerinde taşınmazların değerinin düşük olduğunu, murisin mal kaçırma kastı ile hareket etmediğini, 594 ve 596 parsel taşınmazların muris adına kayıtlı olduğunu, çalıştığını, sabit gelirli olduğunu, annesinin de kendisine yardım ettiğini, taşınmazları temlik ettiği tarihte değerlerinin düşük olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın ilk temlik tarihinden 47 yıl, murisin ölüm tarihinden 20 yıl sonra açıldığı, davacılar ve murislerinin işleme icazet verdiklerinin kabulünün gerektiği, malvarlığına karşı açılacak davaların zaman kaydına bağlı tutulmamasının evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğu, açılan davanın, TMK m. 2 anlamında dürüst davranma ilkesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden; davacılar ............. ve ............ ile 2007 yılında ölen .........' nın muris .............' ın ilk eşi .............' den olma kızları, davacı ...' in .........' nın eşi, diğer davacıların .........' nın çocukları, davalı ...' nin ise murisin ikinci eşi ............' dan olma oğlu olduğu, 1411 ve 1413 parsel sayılı taşınmazların 221 parsel, 1414 parsel sayılı taşınmazın 222 parsel, 1416 ve 1418 parsel sayılı taşınmazların 223 parsel, 1419 ve 1421 parsel sayılı taşınmazların 224 parsel sayılı taşınmazların ifrazından oluştuğu, taşınmazların paydaşlarının muris ............. ile murisin ilk eşi ............. olduğu, .............' nin 1957 yılında ölmesi ile taşınmazlardaki paylarının eşi ............. ve kızları ...., ...., ....., ......... ve davacılar ............. ve ............' ye veraseten intikal ettiği, Sakine hariç olmak üzere adı geçenlerin .............' den veraseten intikal eden paylarını 27/12/1966 tarihinde satış suretiyle dava dışı ............' a devrettikleri, 24/8/1988 tarihinde muris ............. ile dava dışı ....' in paylarını yine satış suretiyle murisin ikinci eşi ............ ve murisin ikinci eşinden olma oğlu .............' ye devrettikleri, 07/01/2004 tarihinde ise ............' nın payını oğlu davalı ...' ye satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Diğer taraftan, miras bırakanın 01.04.1974 tarihli ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde iradesinin tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve muvazaa ile illetli olduğunun saptanması halinde zamanaşımı hükümlerine tabi olmayacağı gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir. Somut olayda, yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, mahallinde keşif yapılarak, taşınmazların dava ve satış tarihindeki gerçek değerlerinin ne olduğu saptanmamış, davacılar vekili delil listesinde tanık ismi bildirmiş olmasına rağmen, bildirdiği tanıklar dinlenmemiştir. Hâl böyle olunca; mahkemece, yukarıdaki açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, dava konusu taşınmazların devrine ilişkin resmi senetlerin istenilmesi, dava konusu taşınmazların satış tarihindeki gerçek değerlerinin ne olduğunun, satış bedeli ile gerçek değer arasında fark bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, davacının bildirdiği tanıkların dinlenerek muris muvazaası iddiasına yönelik bilgilerinin alınması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, murisin çekişme konusu 1411, 1413, 1414, 1416, 1418, 1419 ve 1421 parsel sayılı taşınmazları davalı ...' ye temlikindeki gerçek iradesinin ne olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması, muvazaa ile illetli olduğunun saptanması halinde zamanaşımı hükümlerine tabi olmayacağı gözetilmek suretiyle, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacılar vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.