Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14873 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12874 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL, OLMADIĞI TAKDİRDE TENKİSTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve olmadığı takdirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Davacı, murisleri ............' in ölmeden önce maliki bulunduğu taşınmazı satış gösterilerek davalı ...' a bağışladığını, davalıya devredilen taşınmazın daha sonra ifraz edilerek 1621, 1622, 1623, 1624, 1625 ve 1626 parsel numarası aldığını, taşınmazın üzerinde 6 adet işyeri ile 4 adet daire bulunduğunu, murisin tüm malvarlığını oluşturan bu taşınmazı satmasını gerektirecek makul bir sebebi ve zorunluluğunun bulunmadığını, murisin malvarlığı ve gelirinin kendi ihtiyaçlarını karşılayacak durumda olduğunu, devir tarihinde asgari ücretle çalışan davalının, taşınmazı satın alacak ekonomik gücünün bulunmadığını, taşınmazların gerçek değerleri ile devir esnasında gösterilen bedel arasında fahiş değer farkı bulunduğunu, amacın diğer mirasçıları miras payından mahrum etmek olduğunu, davalının muvazaalı olarak devraldığı taşınmazın büyük bir kısmını üçüncü kişilere devrettiğini ileri sürerek, 1624 ve 1626 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydının iptali ile miras payı oranında davacı adına tescilini, bu talebin kabul görmemesi halinde yine miras payı oranında tenkisini istemiştir. Davalı, murisin amacının mirasçılardan mal kaçırmak olmadığını, 1621, 1622, 1623, 1624, 1625 ve 1626 parsel sayılı taşınmazların 498 parsel sayılı taşınmazın ifrazı ile oluştuğunu, murisinin önderliğinde aile şirketi kurulduğunu, tüm birikimini aile şirketine ortak olmamasına rağmen verdiğini, hak kaybına neden olmaması için teminat ve murisin ölümünden sonra kardeşler arasında paylaştırılması amacıyla 498 parsel sayılı taşınmazın 06/11/1989 tarihinde 6.000.000 TL bedelle davalıya satılıp devredildiğini, 1998 yılında murisin arzusuna ve kardeşler arasında yapılan anlaşmaya uygun olarak taşınmazın ifrazının yapıldığını, 1621 ve 1624 parsel sayılı taşınmazların tamamen, 1626 parsel sayılı taşınmazın ise 1/2 payının kendisinde kaldığını, 1622 parselin davacıya, 1625 parselin kardeşleri ..............' a, 1623 parselin tamamı ile 1626 parselin 1/2 payının yine kardeşleri ................' a devredildiğini, muris adına kayıtlı 2 adet taşınmaz daha bulunduğunu, diğer paydaşların feragati ile bu taşınmazlardan birinin kız kardeşlerine, diğerinin ise kardeşleri .............. ve Bülent' e temlik edildiğini, söz konusu temliklerin murisin arzusu ve mirasçıların kendi aralarında yaptıkları anlaşma gereğince gerçekleştirildiğini, söz konusu paylaşımın şeklinin 1998 yılında mirasçılar arasında kura çekerek belirlendiğini, paylaşıma davacı dışında diğer mirasçıların itirazının olmadığını, murisin amacı mirasçılardan mal kaçırma olmadığı için satış bedelinin gerçek olup olmadığının tartışılmasında hukuki yarar bulunmadığını, tenkis talebi yönünden hak düşürücü sürenin geçtiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, tenkis talebinin zamanaşımına uğradığı, murisin sağlığında ve ölümünden sonra yapılan paylaşım ile taşınmazların tüm mirasçılarına intikalinin sağlandığı, murisin sağlığında mal paylaştırma iradesiyle hareket ettiği, mal kaçırma kastıyla hareket etmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların murisi ............' in 02/02/1990 tarihinde öldüğü, 15/02/1999 tarihinde ifraz edilerek 1621, 1622, 1623, 1624, 1625 ve 1626 parsel numarası alan 498 parsel sayılı taşınmazın, muris tarafından 06/11/1989 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği, davacının 27/02/2012 tarihinde eldeki davayı açtığı görülmektedir. Bilindiği üzere, tenkis (indirim) davası, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır.Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Bununla birlikte diğer koşulların yanında davanın süresinde açılması da zorunludur.Hemen belirtilmelidir ki; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 513. maddesi hükmünde öngörülen süreler zamanaşımı iken 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun aynı yasal düzenleme (tenkis davası) için öngördüğü süreleri 571. maddesi hükmüyle hak düşürücü süre olarak kabul ettiği görülmektedir. Diğer taraftan, Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında 4722 sayılı Yasanın 1/1. maddesinde “Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiş ve aynı yasanın “mirasçılık ve mirasın geçişi” başlığını taşıyan 17. maddesinde de mirasçılık ve mirasın geçişinin mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirleneceği öngörülmüştür.Somut olayda, tenkis isteği bakımından, muris ............' in ölüm tarihi itibariyle uygulanması gereken 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nde düzenlenen 1 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin geçtiği gözetilerek, tenkis isteğinin reddine karar verilmesi doğrudur. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının Reddine.Ancak, Mahkemece, tapu iptali ve tescil talebi bakımından, murisin sağlığında yaptığı temliklerin denkleştirme amacıyla gerçekleştirdiği kabul edilerek sonuca gidilmiştir. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237. (818 s. Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince, dosya kapsamından 498 parsel sayılı taşınmazın 06/11/1989 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği, taşınmazın 15/2/1999 tarihinde ifraz görerek 1621, 1622, 1623, 1624, 1625 ve 1626 parsel numaralarını aldığı, 1623 parsel sayılı taşınmaz ile 1626 parsel sayılı taşınmazın 1/2 hissesinin mirasçı dava dışı ................' a, 1625 parsel sayılı taşınmazın yine mirasçı dava dışı ..............' a satış suretiyle temlik edildiği, 504 ve 499 parsel sayılı taşınmazların murisin ölümü ile mirasçılara intikal ettiği, bahsi geçen taşınmazlarda murisin temlikinin olmadığı anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca, muris muvazaası iddiasının, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırılması ve toplanacak delillere göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.Davacı vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.