MAHKEMESİ : URLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/03/2010NUMARASI : 2008/201-2010/132Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı vekili, davacıya ait dava konusu taşınmazın, eşi dava dışı A.'ın davalı A. ile 70.000 TL bedelle satış konusunda anlaştığını, akabinde davalı A.'ın bedelin 20.000.-TL'sini ödeyeceğini kalan kısım için senet vereceğini belirttiği, bu anlaşma üzerine tapuda taşınmazın hissesinin devredildiği, bu işlemler sırasında davalının ailesi ile birlikte, eşine güven telkin ettiği ve bu güvene dayalı hile ile taşınmazın satışının sağlandığı, bir müddet sonra gazetede davalı ve ailesinin ekip olarak çalıştıkları ve dolandırıcılık yaptıklarının yazdığı, bunun üzerine davalı hakkında suç duyurusunda bulundukları, davalı A.'ın satıştan bir süre sonra A.U.Ö.'a verdiği vekaletname ile taşınmazı N.A.'a, N.A.'ın da Ş.Z.'ye satışın yapıldığı bu satış işlemlerinin kısa aralıklarla ve düşük bedellerle yapıldığını, yapılan işlemlerin gerçek bir satış olmayıp, muvazaalı bulunduğunu, 262 ada 6 parselde kayıtlı taşınmazın taraflar arasında yapılan satış işlemlerinin iptaline taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Ş. iyiniyetli olduğunu, davanın reddini savunmuştur.Davalı A.ile N.duruşmalara katılmamış ve beyanda bulunmamışlardır.Mahkemece, temliki sağlayan resmi senedin aksinin aynı nitelikte bir belge ile kanıtlanamadığı, davacının dava açmakta haklı ve yasal nedenlere dayanmadığı, ayrıca taşınmazı tapu kaydına güvenerek satın alan diğer davalıların taşınmazı kötü niyetle el değiştirmek maksadıyla satın aldıklarının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Öte yandan, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Somut olaya gelince; davalı A.ın taşınmazın kendi adına temlikini sağladıktan sonra, taşınmazı vekil aracılığı ile davalı N.'e sattığı, davalı N.'in de taşınmazı davalı Ş.'a sattığı ve devrini sağladığı anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk elden satın alan davalı Nazif ve akabinde davalı Ş.edinimlerinde iyi niyetli iseler bu edinimlerinin korunacağı da kuşkusuzdur.Hal böyle olunca; yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırma yapılması, tanık delili dahil tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, ceza dosyasının getirtilip irdelenmesi, bu suretle davalı A.ın hileli davranışlarla taşınmazın adına devrini sağlayıp sağlamadığının saptanması, davalı A.'ın taşınmazın devrini hile ile sağladığının anlaşılması halinde, davalılar N. ve Ş.'ın iyi niyetli olup olmadıklarının, bir başka ifadeyle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacaklarının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.