Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1484 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 12794 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ: ELMADAĞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 17/10/2006NUMARASI: 2005/124-227Taraflar arasında görülen davada;Davacı, yaşlı olmasından, yaşlılığı nedeniyle sağlıklı düşünme yeteneğini yitirmesinden faydalanılarak dava konusu . ada .. ve . parsel sayılı taşınmazlarının tapuda satış gibi gösterilerek elinden alındığını, satış iradesinin bulunmadığını ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, davacının aklı başında olduğunu, satışın gerçek satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, Devlet Hastanesinden alınan rapora göre davacının ehliyetli olduğu, hilenin söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden, davacının maliki bulunduğu dava konusu 193 ada .ve .ada . parsel sayılı taşınmazların 14.4.2005 tarihli akitle davalıya temlik edildiği görülmektedir.Davacı anılan temlikin ehliyetsiz olduğu bir sırada kandırılarak taşınmazlarının elinden alındığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmıayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Ne varki mahkemece değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve inceleme yapıldığı söylenemez.Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip, davacının temlik tarihi itibariyle (satış aktinin yapıldığı) ehliyetli olup olmadığının saptanması, ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda davada dayanılan hile olgusunun araştırılarak taraf delillerinin toplanması ve hasıl olacak neticeye göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.,nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.