MAHKEMESİ: ORHANGAZİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 02/05/2012NUMARASI: 2009/535-2012/313Yanlar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava ve birleşen dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Mahkemece, Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporda murisin işlem tarihinde ehliyetsiz olduğu belirtilmiş olsa dahi aradan uzun bir zaman geçmiş olması ve dosya içerisinde bulunan tedavi evraklarından böyle bir sonuca ulaşılmasının mümkün olamayacağı, birleşen dava bakımından ise dava konusu taşınmazın kamulaştırma amacına uygun biçimde yol olarak kamu hizmetine tahsis edilmiş olduğu gerekçeleriyle davaların reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu taşınmaz için kamulaştırma kararı alındığı, kararın davacıların miras bırakanına tebliğ edildiği, daha sonra uzlaşma neticesinde tapuda satış işleminin gerçekleştirildiği ve bedelin murise ödendiği anlaşılmaktadır ve bu hususlar tarafların ve mahkemenin kabulündedir.Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, her nekadar HMK.nun 282 ve H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Görüldüğü gibi, bir kişinin işlem tarihinde hukuksal ehliyetten yoksun olup olmadığının belirlenmesi konusunda 2659 sayılı yasanın 7 ve 16. maddeleri uyarınca Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu en yetkin kuruluşlardandır. Hakimin bunun dışına çıkarak kurumun bu konuda yetkin olamayacağına ve süreç itibariyle sağlıklı bir sonuca ulaşamayacağına ilişkin hiçbir hukuksal gerekçeye dayanmayan tahminden ibaret bir gerekçesine katılmak mümkün değildir. O halde, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda davacıların miras bırakanının işlem tarihinde ehliyetsiz olduğu, hukuku ehliyete haiz olmadığı gözetilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre birleşen dava ile ilgili kararın incelenmesine yer olmadığına ve dava konusu olayın çözümlenmesi ilgili yasa hükmü gereğince resmi sağlık kurulu raporu alınmasını gerektirmekte olup, mahkemece anılan Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu rapora herhangi bilimsel gerekçe gösterilmeden itibar edilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan ilgisi gereğince hususun Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na bildirilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.