MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/04/2013NUMARASI : 2009/409-2013/249Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.09.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar B.. K.. vd.vekili Avukat N.G.geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı M. O. vekili Avukat, davalı Y.. S.. vekili Avukat ve temyiz edilen vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava; ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece; ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemi mutlak def'ilerden olup herkese karşı ileri sürülebileceği, taşınmaza malik olan 3. kişinin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı, gerek temlik gerekse vekâletnamelerin düzenlendiği tarihlerde davacının hukuki ehliyetinin olmadığı ve bu tür davalarda zamanaşımının uygulanmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı S.. A..'ın Ankara Sulh 3. Hukuk Mahkemesinin, 19/09/2006 tarihli, 2006/436 Esas, 2006/878 Karar sayılı ilamı ile vesayet altına alınarak, damadı A. M.'nun vasi tayin edildiği, vasi tarafından husumete izin kararı alınarak açılan ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı eldeki davada taraf teşkilinin sağlandığı, kısıtlının kayden maliki bulunduğu dava konusu kat mülkiyeti kurulu..ada, .. parselde yer alan 7 ve 8 nolu bağımsız bölümleri 28/01/1994 tarihli satış akdi ile oğlu olan davalı B.. K..'a temlik ettiği, B.. K..'ın anılan bağımsız bölümleri vekil kıldığı H. S. aracılığıyla davalı V.. K.. 'e , V.. K..'in 7 nolu bağımsız bölümü, davalı M. O.'a, 8 nolu bağımsız bölümü ise tekrar davacıya satış yoluyla devrettiği, 8 nolu bağımsız bölümü yeniden iktisap eden kısıtlının bu defa bizzat katıldığı 14/07/1999 tarihli satış akdi ile çıplak mülkiyetini oğlu olan B.. K..'a satış yoluyla devrettiği, diğer taraftan yine maliki bulunduğu..ada, .. parselde yer alan 2 nolu bağımsız bölümü, vekil kıldığı oğlu Birol aracılığıyla 12/07/1999 tarihli satış akdi ile V.. K..'e, onun da diğer davalı Y.. S..'ya devrettiği, taşınmazların kısa sürede birkaç kez el değiştirdiği, gerek vekâletnamelerin düzenlendiği gerekse temliki işlemlerin yapıldığı tarihte davacının hukuki ehliyetinin olmadığının Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesi nin 20/03/2013 tarih, 970 nolu raporu ile saptandığı anlaşılmaktadır.Yukarıda açıklanan olay ve olgular karşısında; çekişmeye konu ..ada, .. parselde yer alan.. nolu bağımsız bölüm bakımından davacının hukuki tasarruf yetkisinin bulunmadığı adli tıp raporu ile belgelendiğine göre, ehliyetsiz kişinin yaptığı tasarrufun geçerlilik taşımayacağı, başka bir ifadeyle ara maliklere rağmen ilk el konumunda olan davalı B.. K..'a yapılan temliki işleme hukuki sonuç bağlanamayacağı, Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır. O halde bu husus benimsenmek suretiyle davalı B.. K.. hakkındaki tapu iptal ve tescil davasının kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalılar B.. K.. ve V.. K..'in temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Diğer davalılar M.. O.. ve Y.. S..'nın temyiz itirazlarına gelince; Hemen belirtmek gerekir ki; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. tapulu taşınmazların eldeğiştirmesinde ise 1023. maddesinde özel hükümler getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyiniyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Diğer taraftan; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasakoyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re'sen) nazara alınacağı ilkeleri 08/11/1991 tarihli, 1990/4 Esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Ne var k ; yukarıda açıklanan ilke ve yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde .. ada, . parselde yer alan, 7 nolu bağımsız bölüm ve .. ada, .. parselde yer alan 2 nolu bağımsız bölüm bakımından hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hâl böyle olunca, davacının temliki işlemlerin ve vekâletnamelerin düzenlendiği tarih itibariyle ehliyetsiz olduğu sabit olduğuna göre ilk temlikten sonraki temlikler bakımından kayıt maliklerinin ehliyetsizlik olgusunu bilen ya da bilmesi gereken konumunda olup- olmadıklarının, diğer bir değişle TMK’nin 2. maddesi anlamında iyiniyetli sayılıp- sayılmayacağının yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle araştırılması tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri tüm delillerin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi ve son kayıt maliki olan davalılar M. O. ve Y.. S..'nın TMK’nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp- yararlanmayacağının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması, hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davalılar M. O. ve Y.. S..'nın bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 23.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.