Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 14653 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 11300 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ : ANKARA 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/04/2012NUMARASI : 2004/464-2012/171Yanlar arasında birleştirilerek görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar bir kısım davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 6100 sayılı HMK' nın 298. (1086 sayılı HUMK' nun 388.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu 6100 sayılı HMK' Nın 297/2. (1086 sayılı HUMK'nun 389.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMK''nun 381.maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK' nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141.maddesi ile HMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargının,hakimin ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda, mahkemece, kurulan kısa kararda, “A-Asıl Dava bakımından 1-Davacılar R.Z. M.D. ve M.K. hakkındaki davalarını atiye terk ettiklerinden anılan davalılar hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına , 2- 1 nolu maddede belirtilen davalılar dışındaki davalıların davacıların paydaşı olduğu ....... parselde bulunan taşınmaza yaptıkları müdahalelerin menine, taşınmaz üzerindeki davalılara ait (bilirkişi kurulunun 25.10.2010 tarihinde krokisinde gösterilen) gecekondu, duvar ve ağaçların kal'ine ......B- BİRLEŞEN DAVA: bakımından ise1- Davalı M. P.'nin dava tarihinden önce ölü olduğu anlaşıldığından bu davalı hakkındaki davanın reddine,........“ karar verilmiştir. 10.04.1992 tarihli 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni oluşturacağı;bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile karar verebileceği öngörülmüştür.Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek somut olayda asıl davada taraf olarak gösterilmeyen birleşen davanın davalıları H. K.ile M.P.yönünden de davanın kabulüne karar verilmekle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Davalılardan S.K. A. D.E.D.İ.T. H.K.H. Y.M.K. İ. Y. S. Y. S.K.F. K.A. K. F. Ö. N. U. B.R. S.A. N.Ö.S. D. G.D. A.D.ve K.K.'in temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.