MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.12.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen vekili Avukat ... geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir. Davacı, kendisini evlat edinen anne kabul ettiği davalının ortak mirasbırakan .......'dan intikal eden taşınmazlardaki paydaşlığın giderilmesi için aralarında pay devri teklifine itibar ederek 43, 44, 45, 676, 697 ve 4038 parsel sayılı taşınmazlardaki 3/4 miras payını davalıya satış aktiyle temlik ettiğini, ancak bunun karşılığında davalının devretmesi gereken fiilen kullandığı 2636, 2775, 4179 ve 4498 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/4 payını devretmediğini, bir süre sonra davalının gerçek iradesinin taşınmazlardaki pay devri olmayıp muristen intikal eden taşınmazları hile ile elinden almak olduğunu anladığını ileri sürerek 43, 44, 45, 676, 697 ve 4038 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtların miras payı oranında iptali ile adına tescilini; yargılama sırasında 17.10.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile 2636, 2775, 4179 ve 4498 parsel sayılı taşınmazlardaki davalı payının iptali ile adına tesciline olmazsa miras payı oranında 43, 44, 45, 676, 697 ve 4038 parsel sayılı taşınmazların tapularının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, zamanaşımı süresinin dolduğunu, satışın gerçek olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalının takas anlaşmasındaki yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesi ile ıslah talebi gözetilerek 2636, 2775, 4179 ve 4498 parsel sayılı taşınmazlardaki davalı payının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.1936 doğumlu mirasbırakan .......'nın 10.12.2009 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davalı eşi ...... ile müşterek çocukları davacı ...'un kaldığı, davacının muristen intikal eden 43, 44, 45, 676, 697 ve 4038 parsel sayılı taşınmazlardaki 3/4 payını 1/4 oranında paydaş davalıya 25.05.2010 tarihli satış aktiyle temlik ettiği, 2636, 2775, 4179 ve 4498 parsel sayılı taşınmazlarda davacının 3/4, davalının ise 1/4 oranında payının bulunduğu kayden sabittir.Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK. nun 33. (1086 sayılı HUMK. nun 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak hâkime aittir. Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının hile hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; aldatma (hile), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. maddesinde (881 sayılı Borçlar Kanunu'nun (B.K. 28/l. maddesinde) açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, aldatmanın (hilenin) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. TBK'nin 39. (B.K'nin 31.) maddesine göre, aldatma (hile) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; hile hukuksal nedeni yönünden mahkemece, araştırma ve inceleme yapılmadan sonuca gidilmiştir. Hâl böyle olunca; öncelikle davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, anılan sürede açılmış ise yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde hile hukuksal nedeni bakımından araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri delillerin eksiksiz toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirme yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.