MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.12.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ....... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Asıl dava, gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ; birleştirilen dava ise yolsuz tescil ve gabin hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. Davacı ...; 500 parsel sayılı taşınmazdaki 3/4 payını davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin müzayaka halinde olmasından yararlanılarak gerçekleştirildiğini, temliki işlemin gabin nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek tapunun iptali ile adına tesciline; birleştirilen davada ise vasi ........, annesi ..........'in 500 parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payının satışı için annesinin kendisini vekil tayin ettiğini, kendisinin de dava dışı ............'i tevkil ettiğini, onun da annesinin taşınmazdaki payını davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, ancak annesinin vekâletname ve satış işleminden önce akıl hastalığı nedeniyle vesayet altına alındığı halde 4721 sayılı TMK. nun 462/1. maddesi uyarınca taşınmazın satışı için vesayet makamından izin alınmadığını, ayrıca işlemin gabin nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek tapunun iptali ile tescil istemiş; yargılama sırasında 06.02.2007 tarihli dilekçe ile davalarından feragat ettiğini bildirmiştir.Davalı,hak düşürücü ve zamanaşımı süresinin dolduğunu, taşınmazın tamamı için toplam 1.257.000,00 TL bedel ödendiğini, gabin şartlarının gerçekleşmediğini, iyiniyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, asıl ve birleştirilen davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece "... ......... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/711 Esas sayılı dosyasında ...'nin eşi ... tarafından, eşi ........'a vasi tayin edilmesi için açtığı davanın derdest olduğu yine 1985/663 E.- 1987/2-43 Ek karar ile 9.4.2010 tarihinde kısıtlı ... vasisi ........'ın vasilik görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle vasilik görevinden alınarak ...'nin vasi olarak atandığı, ayrıca 2010/668 Esas sayılı Sulh Hukuk Mahkemesinin derdest davasında ..........'e vesayeten ...'nin kısıtlı ..........'e ait taşınmazlara yönelik tapu devri vs. işleri için vekil tutmaya izin verilmesini istediği görülmektedir. Öte yandan, T.M.K.'nun 462/8. maddesi hükmü gereğince vasi tarafından dava açılırken merciinden izin alınmamış, dava sırasında da bu eksiklik giderilmemiştir. Belirlenen bu olgular gözetildiğinde 6.2.2007 tarihli feragat dilekçesine değer verilemeyeceği kuşkusuzdur.Hal böyle olunca, davacı ...'a vasi tayinine yönelik dava sonucunun beklenmesi kısıtlı ..........'in de vasisinin değiştirildiği dikkate alınarak davanın görülebilirlik koşulu olan taraf teşkilinin usulünce sağlanması ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı" gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda asıl dava yönünden gabinin unsurlarının gerçekleştiği gerekçesi ile davanın kabulüne; birleşen davanın ise davacı ... satış tarihi itibarıyle kısıtlı olmasına rağmen vasisi ...'nin vesayet makamından izin almaksızın dava konusu taşınmazdaki kısıtlının payının devrine yönelik aldığı vekâletnameye dayanılarak devamında gerçekleştirilen satış işleminin yolsuz tescil durumunda olduğu ve davalının da ilk el olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; davacı ...'ın 500 parsel sayılı taşınmazdaki 3/4 payını davalıya 17.11.2005 tarihli satış akti ile 553.388,00 TL bedelle temlik ettiği, birleşen davada davacı ...'in 500 parsel sayılı taşınmazdaki payının satışı için 20.12.2005 tarihinde oğlu ........'ı vekil tayin ettiği, ........'ın da 21.12.2005 tarihinde dava dışı ............'i tevkil ettiği, vekil Mustafa'nın ..........'e ait 1/4 pay 22.12.2005 tarihinde 184.500,00 TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği, birleşen davada davacı ...'in ............... Sulh Hukuk Mahkemesinin 1976/1395 E. 1977/28 K. sayılı kararı ile akıl hastalığı nedeniyle vesayet altına alındığı ve kendisine kardeşi Yüksel Aşk'ın vasi olarak atandığı bilahare ......... Sulh Hukuk Mahkemesinin 1985/663 E. 1987/743 K. sayılı kararı vasi değiştirilerek oğlu ........'ın vasi olarak atandığı, 1985/663 E.- 1987/2-43 ek karar ile 09.04.2010 tarihinde kısıtlı .......... vasisi ........'ın vasilik görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle vasilik görevinden alınarak gelini ...'nin vasi olarak atanmasına karar verildiği, 21.12.2012 tarihli karar ile de husumete izin verildiği, asıl davada davacı ...'ın ......... Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.01.2012 tarihli 2010/711 Esas 2012/35 K. sayılı kararı ile 4721 sayılı TMK nun 406. maddesi uyarınca kötü yönetim nedeniyle vesayet altına alındığı ve eşi ...'nin vasi olarak atanıp 02.11.2012 tarihli ek karar ile de husumete izin verildiği anlaşılmaktadır. Gerçekten de; birleşen davada davacı ...'in çekişme konusu taşınmazdaki 1/4 payının kısıtlı .......... vesayet altına alındıktan sonra, vesayet makamından izin alınmadan 22.12.2005 tarihinde davalıya temlik edildiği kayden sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; birleşen davada vesayet altına alınan davacı ...'in, davalıya yapmış olduğu temlikin hukuken geçersiz olduğu, böylesi bir temlikte davalının ilk el olması sebebi ile geçersiz işleme dayalı olarak çekişme konusu payı temellük etmiş olması karşısında davalının iyiniyetli olup olmamasının neticeye etkili olmadığı,bir başka ifadeyle davalının Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı belirlenerek birleşen dava yönünden davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Birleşen davada davalı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine.Davalı vekilinin birleşen davadaki öteki temyiz itirazları ile asıl dava hakkındaki temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 21) maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir. O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir. Gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir. Somut olaya gelince; davacı ...'ın çekişme konusu 500 parsel sayılı taşınmazdaki 3/4 payını davalıya 17.11.2005 tarihli satış akti ile 553.388,00 TL bedelle temlik ettiği kayden sabittir. Adı geçen davacının çeşitli kişilere borçları nedeniyle icra takiplerine maruz kaldığı, borçlarını ödeyemez durumda bulunduğu, bu sebeple müzayaka halinde olduğu tartışmasızdır. isteğin kabul edilmesi için yukarıda da açıklandığı üzere, akte konu taşınmazın müzayaka halinden yararlanarak çok düşük bedelle temlik konusu yapılması asıldır. Başka bir anlatımla sübjektif unsur olarak nitelendirilen muzayaka halinin objektif unsur diye tanımlanan bedel farkı ile birlikte oluşması gereklidir. Somut olayda ise bedel ödenmeksizin tescil istenemeyeceğine göre, akit bedeli olan 553.388,00 TL nin davacıya ödendiği kabul edilmelidir. Diğer taraftan çekişmeli taşınmazın temliki sırasında taşınmazın üzerinde 250.000,00 TL bedelli haczin ve 30.000,00 TL bedelli kira şerhinin bulunduğu ve bilahare davalı tarafından kaldırıldığı açıktır. Bu durumda bilirkişice saptanan davacı ...'ın taşınmazdaki payının takyidatsız ve şerhsiz değeri olan 874.425,00 TL ye yakın bir bedelin, davalı tarafından davacıya ödendiği kabul edilmelidir. Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, davacı ...'ın çekişme konusu taşınmazdaki payının satış bedeli ile gerçek değeri arasında aşırı fark bulunmadığı ve (aşırı yararlanmanın, gabinin) objektif unsurunun varlığından söz edilemeyeceği, davalının sömürme kastı ile hareket ettiği iddiasının da kanıtlanamadığı dolayısı ile gabinin subjektif unsurunun gerçekleşmediği de açıktır. Hâl böyle olunca; asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi birleştirilen davada kabul edilen payın değeri üzerinden harca hükmedilmesi gerekirken davalar birlikte mütalaa edilerek tek bir harç alınmış olması da isabetsizdir.Asıl ve birleştirilen davada davalı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 15.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.