Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14516 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 10541 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : URLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/11/2012NUMARASI : 2011/10-2012/525Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi, geçit hakkı bedelinin uyarlanması davası sonunda yerel mahkemece konusu kalmadığından elatmanın önlenmesi bakımından karar verilmesine yer olmadığına, ecrimisil isteminin reddine, geçit hakkı bedelinin artırılması davasının kesin hüküm nedeniyle reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve geçit hakkı bedelinin uyarlanması isteğine ilişkindir.Mahkemece; elatmanın önlenmesi isteği bakımından konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, geçit hakkı bedelinin uyarlanması isteğinin kesin hüküm nedeniyle reddine,ecrimisil isteğinin ise müdahale tarihi saptanamadığından reddine, davanın açılmasına sebebiyet verilmediğinden yargılama giderleri ve avukatlık ücretinden davacı yanın sorumlu tutulmasına karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;davacıların dava konusu 254 ada, 5 parsel sayılı taşınmazda 15/08/2001 tarihinde paylı mülkiyet üzere, davalının ise komşu 58 (eski 31 parsel) parsel sayılı taşınmazda 02/08/2010 tarihinde kayıt maliki olduğu, Urla Sulh Hukuk Mahkemesinin 1987/210 Esas, 1988/139 Karar sayılı ilamı ile davalıya ait 58 parsel lehine davacıların paydaşı olduğu 5 ve dava dışı 4 parsel sayılı taşınmazların müşterek sınırları boyunca toplamda 196.50 m²'lik bölüm üzerinde 786.000.-TL bedel karşılığında irtifak hakkı tesis edildiği, ancak Urla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/138 Değişik iş dosyasında yapılan keşif sonucu alınan 29/11/2010 tarihli, bilirkişi raporunda “5 nolu parselden 1,5 metre genişliğinde alınması gereken geçit hakkının zeminde fazla kullanıldığı, 58 parsele ulaşan yolun 196.50 m²'lik kısmının 5 parsel içinden geçmesi gerekirken fiilen 503.80 m²'lik kısmının yol olarak kullanıldığının”saptandığı, yargılama sırasında mahkemece yapılan 30/05/2012 tarihli keşifte ise; “geçit hakkı tanınan bölümün ilgili mahkeme kararında saptanan miktar ile sınırlı olarak kullanıldığı, genişletilen yolun geri çekildiğinin” belirlendiği anlaşılmaktadır. Davacılar dava dilekçesinde; geçit hakkı tesisine ilişkin Urla Sulh Hukuk Mahkemesinin 1987/210 Esas, 1988/139 Karar sayılı ilamı ile belirlenen alanı genişletmek, elektrik kablosu ve panosu döşemek suretiyle kayden maliki bulundukları çaplı taşınmazına haklı ve geçerli bir neden olmaksızın elatıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Gerçekten de; kesinleşen mahkeme ilamı ile 5 sayılı parsel ile dava dışı 4 parsel sayılı taşınmazların müşterek sınırları boyunca davalının 58 parseli lehine geçit hakkı tesis edildiği ve geçit hakkı karşılığında belirlenen bedelin bir defaya mahsus ödenmesi konusunda hüküm kurulduğu, irat şeklinde belirleme yapılmadığı, öte yandan davalıların irtifak hakkı tesis edilen bölümü genişletmek suretiyle davacıya ait 5 parsel sayılı taşınmazda 307.30 m²'lik alanı taşkın kullandıklarının 2010/138 Değişik iş dosyası kapsamında yapılan 24/11/2010 tarihli keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ile saptandığı, bunun üzerine 04/01/2011 tarihli eldeki davanın açıldığı, gerek davaya cevapta gerekse ön inceleme duruşmasının yapıldığı 09/02/2012 tarihli celsede müdahalenin kaldırıldığı yönünde bir beyanda bulunulmadığı, ancak mahkemece yapılan 30/05/2012 tarihli keşifte davalıların müdahalelerine son verdikleri, dolayısıyla yargılamanın devamı sırasında elatma olgusunun ortadan kalktığı görülmektedir. Her ne kadar mahkemece yapılan keşifte dinlenen bir kısım davalı tanıkları müdahalenin dava açılmadan önce kaldırıldığı beyanında bulunmuş iseler de davanın açıldığı tarih ile keşif tarihi arasındaki süreçte davalı tarafça bu yönde bir savunma yapılmamış olması karşısında tanık anlatımlarına itibar edilmeyerek müdahalenin dava açıldıktan sonra yargılama sırasında sonlandırıldığı sonucuna varılmaktadır. Neticeten; yargılama sırasında müdahaleye son verildiği gözetilerek elatmanın önlenmesi isteği bakımından karar verilmesine yer olmadığına, ayrıca irtifak hakkı bedelinin uyarlanmasına ilişkin istek yönünden kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacıların ecrimisil isteğinin reddine dair temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;Bilindiği üzere; gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır.Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ile kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK'nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı)Somut olay; yukarı açıklanan ilke ve olgular çerçevesinde değerlendirildiğinde; davacılara ait çaplı taşınmazın davalı tarafından haklı ve geçerli bir neden olmaksızın kesinleşen mahkeme ilamı ile belirlenen irtifak hakkı sınırlarını aşmak, başka bir deyişle geçit hakkı tesis edilen yolun genişletilmek suretiyle Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/138 Değişik İş dosyasında alınan 29/11/2010 tarihli bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 307.30 m²'lik bölüme elattığı saptandığına göre ecrimisilin hüküm altına alınması gerektiğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca, elatma olgusunun ne zaman başladığını kanıtlama yükümlülüğünün davacı tarafta, ne zaman sona erdirildiğini kanıtlama yükümlülüğünün de davalı tarafta olduğu gözetilerek elatma olgusunun başladığı ve sona erdiği tarihlerin toplanan ve toplanacak delillerle birlikte duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması, mahallinde yeniden konusunda uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılması, davalının malik olduğu tarihte dikkate alınarak sorumlu tutulması gereken ecrimisil miktarının belirlenmesi hasıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetli değildir.Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacıların yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.