Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14462 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 11612 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ALACA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/09/2013NUMARASI : 2011/62-2013/185Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tecsil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan alınan rapor neticesinde temlik tarihinde davacının fiil ehliyetine sahip olduğu, kandırıldığına dair somut delil bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delilerden; davacının 9 ve 10 parsel sayılı taşınmazlarını 22.02.2011 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, 73 yaşında olduğunu, eşinden boşandıktan sonra davalının damadı olan dava dışı M. E. aracılığı ile Azeri bir kadınla tanışıp gayri resmi evlendiğini, kadının evi terkedip ülkesine gitmesi üzerine de paraya ihtiyacının olduğunu, M. E.'ün, kardeşi Mustafa aracılığı ile 4.500.-TL faizi ile para bulduğunu söyleyerek 1.000.-TL'sini kendisine verdiğini, kalan kısmı ise eşine alınan altınların borcunu kapatmak için kullandıklarını ifade ettiğini, ayrıca 9.000.-TL'lik senet imzalattırdıklarını, daha sonra da başlık parası için faizi ile para aldığı şeklinde Memduh'un baskı yapması neticesinde taşınmazlarını ipotek ettirmeyi kabul ettiğini, ancak tapuya gittiğinde davalıya satış yapılacağının bildirildiğini, itiraz edince de borç ödenince iade edileceği belirtilip bu konuda protokol imzalandığını, buna inanarak 9 ve 10 parsel sayılı taşınmazlarını herhangi bir bedel almadan satış göstermek suretiyle davalıya devrettiğini, hata ve hileye düşürülerek taşınmazlarının elinden alındığını ileri sürerek eldeki davayı açmış, yargılama sırasında vesayet makamınca Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesi hükmü gereğince kısıtlanması üzerine vasisi davayı takip etmiştir. Davalı ise, iddiaların doğru olmadığını, taşınmazların değerinin ödenerek satın alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hemen belirtmek gerekir ki; aktin yapıldığı sırada iradenin fesada uğratılması esastır.Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıtlardan davacının aynı iddialarla davalı ve dava dışı M.. E.. ile M. E. hakkında savcılığa yapmış olduğu şikayet neticesinde şahıslar hakkında dolandırıcılıktan ayrıca sanık M. E. hakkında tefecilik suçundan cezalandırılmaları istemi ile Alaca Asliye Ceza Mahkemesine dava açıldığı ve yapılan yargılama neticesinde 27.11.2013 tarihinde, 2012/7 Esas, 2013/227 sayılı karar ile sanıkların atılı suçları işlediklerinin sabit olmadığı gerekçesi ile beraatlerine karar verildiği, davacının kararı temyiz etmesi üzerine dosyanın 24.02.2014 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 165/1. maddesinde; düzenlendiği üzere " Bir davada hüküm verilebilmesi başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise, mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir" Bu itibarla ceza dava dosyasının sonucu görülmekte olan davanın esası yönünden önem arz ettiğinden, ceza davasının eldeki dava bakımından bekletici sorun olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.Her ne kadar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 74. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi) maddesi hükmü uyarınca kural olarak ceza mahkemesi tarafından verilen beraat kararı hukuk hakimini bağlamaz ise de orada belirlenen veya belirlenecek olguların eldeki dava bakımından bağlayıcı olacağı tartışmasızdır. Hal böyle olunca; taraflarla ilgili Alaca Asliye Ceza Mahkemesi'nin 27.11.2013 tarihli, 2012/7 Esas, 2013/227 Karar sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi, ondan ceza dosyasının eldeki dava dosyası arasına alınarak ceza dosyasındaki ve eldeki dosyadaki delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vekilinin belirtilen nedenle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.