Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1446 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 11580 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/06/2007NUMARASI : 2005/380-2007/240Taraflar arasında görülen davada;Davacı, maliki olduğu 21352 ada 1 ve 21370 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar üzerinde bulunan gecekondunun enkaz bedelinin belediye tarafından kendisine ödenmesi için ortak tanıdıkları H.....’e vekalet verdiğini ancak taşınmazların diğer davalı H....’e satıldığını, hataya düşürüldüğünü ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, dava konusu 21370 ada 1 parselin dava açılmadan önce dava dışı üçüncü kişiye satıldığı gerekçesiyle davanın husumet yönünden reddine 21352 ada 1 parsel sayılı taşınmazla ilgili davanın ispat edilememesi nedeniyle reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden, davacı S....’ın dava konusu 21370 ada 1 ve 21352 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarını satmak üzere davalılardan H.... A....’i 19.7.2005 tarihli vekaletname ile vekil tayin ettiği, vekilin de 20.7.2005 tarihli akitle dava konusu taşınmazları davalı S......’e satış suretiyle temlik ettiği görülmektedir.Bilahare, S......’in de 29.8.2005 tarihli akitle 21370 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki payını dava dışı E....Ü.....’e sattığı kayden sabittir.21370 ada 1 parselin davadan önce dava dışı kişiye temlik edildiği anlaşıldığına göre anılan parsel yönünden davanın husumet nedeniyle rededilmiş olması doğrudur.Bu yöne değinen davacının temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine,21352 ada 1 parsele gelince; bilindiği üzere olayları bildirmek taraflara hukuki nitelemeyi yapmak ve uygulanacak kanun hükmünü tayin ve tespit etmek hakime aittir.İddianın ileri sürülüş biçimi ve dilekçenin içeriğine göre davada vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasına dayanıldığı açıktır.Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca, 21352 ada 1 parsel yönünden yukarıda değinilen ilkeleri kapsar bir biçimde araştırma ve incelemenin yapılarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmaya dayalı olarak yazılı olduğu üzere karar verilesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. md. gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,7.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.