MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/05/2013NUMARASI : 2012/18-2013/303Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, murisin çekişme konusu taşınmazı davalılara ölünceye kadar bakma akdinin gereğini yerine getirmek için temlik ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan H. T.’in çekişme konusu ..ada .. parsel sayılı taşınmazı noterde düzenlenen 07.04.2000 tarihli ölünceye kadar bakma akdi ile oğulları olan davalılara kendisine ölünceye kadar bakmaları kayıt ve şartı ile satmayı vaat ettiği, ardından 10.04.2000 tarihli akitle anılan taşınmazı davalı oğullarına ½’şer paylı olarak satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın 1932 doğumlu olup, akit tarihinde 68 yaşında bulunduğu, ev hanımı olan murisin eşinden dolayı maaşı ve çekişmeli taşınmazdaki dükkanlardan kira geliri olduğu, üç tane bekar olan kızları ve yine bekar olan davalı oğulları ile yaşadığı, bakım ihtiyacında bulunmayan murisle dava dışı birlikte yaşadığı kızlarının ilgilendiği, murisin tek malvarlığı olan ve üzerinde iki adet bina bulunan çekişme konusu taşınmazı oğulları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiği, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark olduğu, murisin satışa ihtiyacı bulunmadığı gibi davalıların murise bakımının da söz konusu olmadığı, öte yandan, murisin dava konusu taşınmazı temlikinden üç gün önce noterde yapmış olduğu ölünceye kadar bakma akdinin muvazaalı işlemi gizlemek için yapıldığı, dolayısıyla devrin bedelsiz olduğu açıktır.Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine mirasbırakan H. T.’in dava konusu olan taşınmazı yarı yarıya oğulları davalılara temlikindeki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olup işlemin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 18.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.