MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Asıl ve birleştirilen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis ve alacak isteklerine ilişkindir.Asıl davada davacı ..., mirasbırakanı ...........'ın 419 parsel sayılı taşınmazını oğlu ...............'ye, 338 parsel sayılı taşınmazını oğlu Ali'ye satış göstermek suretiyle, 3001 parsel sayılı taşınmazını ise vasiyetname suretiyle eşit paylarla .... ve .....'ye devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapuların iptali ile miras payı oranında tescil, olmazsa tenkise karar verilmesini istemiş, birleşen davada davacı ..., .... ve ...... ise asıl davada ileri sürülen iddilarını tekrarla tapu iptal ve tescil ile 3. kişilere temlik edilen taşınmazlar yönünden alacağa karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerin dolduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, muvazaa isteği yönünden mirasbırakanın kadastro tespitinden önce öldüğü, 3402 sayılı yasanın 12/3 md.de öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, tenkis isteği yönünden ise Medeni Kanun'da öngörülen hak düşürücü sürelerin dolduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.Hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 419 parsel sayılı taşınmazın hükmen tescil suretiyle ile mirasbırakan ........... adına 06.09.1967 tarihinde tescil edildiği, bilahare murisin anılan taşınmazı 09.12.1971 tarihinde oğlu ...............'ye satış suretiyle devrettiği, çekişmeli 338 parsel sayılı taşınmazın muris adına tapulama ile 05.03.1954 tarihinde tescil edildiği, daha sonra mirasbırakanın 27.06.1972 tarihinde oğlu ..........'a satış suretiyle temlik ettiği, davaya konu 3001 parsel sayılı taşınmazın geldisi 7 sayılı parselin ise 27.03.1953 tarihinde muris adına tapulama ile tespit ve tescil gördüğü ifrazıyla oluşan 3001 sayılı parselin 17.06.1970 tarihinde muris adına tescil edildiği, daha sonra murisin anılan taşınmazını eşit paylar ile 24.06.1976 tarihinde oğulları Ali ve ...............'ye vasiyetname suretiyle temlik ettiği, murisin ölümüyle geriye mirasçı olarak kız çocuklarından olma davacı torunları .........., ......., ........., ve ............ ile kendisinden sonra ölen oğlu ...............'nün çocukları davalı ..., ...., ..... ve ...... ile kendisinden sonra ölen oğlu Ali'nin çocukları davalı ... ve ............ile dava dışı mirasçısı ................'ın kaldıkları, davalı ... ve ...........'ın murisi gelinleri olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; mirasbırakan 1975 tarihinde öldüğünden, davada ölüm tarihi itibariyle 743 sayılı Türk Medeni Yasası hükümlerinin uygulanması gerektiği kuşkusuzdur. Anılan Yasanın 513. maddesi uyarınca bir yıllık zamanaşımı süresi dava tarihi itibariyle (15.11.2011) dolduğundan davanın tenkis isteği yönünden reddedilmiş olması doğru olduğu gibi reddedilen bu istek yönünden dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden davalılar yararına avukatlık ücreti tayin ve tadir edilmesinde de bir isabetsizlik bulunmadığına göre; davalıların tüm temyiz itirazları ile asıl ve birleşen davada davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Asıl ve birleştirilen davada davacıların öteki temyiz itirazlarına gelince, Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda dava açma hakkının murisin ölümüyle ortaya çıktığı Kadastro Yasasında öngörülen hak düşürücü sürenin uygulanmasında murisin ölüm tarihinin büyük önem taşıdığı kuşkusuzdur. Davacının hakkı miras bırakanın ölümü ile doğmaktadır. Muris hayatta iken böyle bir iptal davası açmaya hakkı yoktur. 3402 sayılı yasanın l2/3 maddesinin uygulanabilmesi için de iki koşulun bir arada bulunması zorunludur. Öncelikle davacıların tapulama öncesi dayanacakları bir haklarının doğmuş olması ve murisin tespit tarihinden önce ölmüş olmasıdır.On yıllık hak düşürücü sürenin tespitin kesinleşme tarihinden itibaren hesaplanacağı da tartışmasızdır.Somut olayda mirasbırakan taşınmazların geometrik ve hukuksal durumunu belirleyen tespitten sonra öldüğüne göre 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde ifadesini bulan “ kadastrodan önceki hukuki neden” olgusunun gerçekleştiği söylenemez. Esasen Yargıtay uygulamalarında da tutanağın düzenlendiği tarihten sonra ve fakat kesinleşmesinden önceki haklara dayanılarak dava açıldığı takdirde on yıllık hak düşürücü süre kapsamında olmadığı kabul edilmektedir. Eldeki davada da mirasçılık hakkı murisin ölümüyle tespitten sonra doğmuş olup aksi düşüncenin kabulü halinde bu tür davalara kadastro mahkemesinde bakılması gerekeceği tartışmasızdır.Hâl böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteği yönünden hak düşürücü sürenin geçmediği gözetilerek yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca işin esası incelenip işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Asıl ve birleşen davada davacıların, temyiz itirazları açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.