Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14311 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5137 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve katılma yolu ile davalı ... ve dahili davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.12.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi, temyiz eden davalılar ... v.d. vekili Avukat ..., temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ........... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, ikrah ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile miras payları oranında mirasçılar adlarına tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan .................'ın damadı olan davalı ...'in mirasbırakan üzerinde oğlu ......'a ödünç olarak verdiği paranın iade edilmediğini söyleyerek baskı kurup murisin maliki olduğu 1021 parsel sayılı taşınmazı satış akti ile adına temlikini sağladığını, ayrıca murisin maliki olduğu 652 parsel sayılı taşınmazını ise mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak oğlu davalı ...'a satış akti ile temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptali ile miras payları oranında mirasçılar adlarına tesciline karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında ise diğer mirasçı ....... davaya dahil edilmiştir.Davalı ...,davanın tefrik edilmesi gerektiğini, zamanaşımı süresinin dolduğunu, murisin her talep ettiğinde murise doğrudan veya onun yanında kalan ...... aracılığıyla para gönderdiğini ve ayni yardımlarda bulunduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.Davalı ..., davaların tefrik edilmesi gerektiğini,hak düşürücü sürenin dolduğunu, dava dışı mirasçıların bulunduğunu,murisin davacıya ve onun hasta çocuklarına baktığını, onların masrafını karşılamak için dava konusu yeri sattığını, taşınmazı ev yapmak amacıyla 15.500,00 TL bedel ile satın aldığını, satış bedelini de eşinin 8.000,00 TL değerindeki ziynet eşyalarını bozdurarak ve Öğretmen Yardımlaşma Sandığından 7.500,00 TL para çekerek temin ettiğini, murisin başka malvarlığının da bulunduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.Dahili davalı ...,murisin davacıya ve onun hasta çocuklarına baktığını,onların masrafını karşılamak için dava konusu yerleri sattığını,murisin başkaca malvarlığının da bulunduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece,muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden;mirasbırakan .................'ın 23.10.1988 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları davacı ... ile davalı ... ve dahili davalı ...'in kaldığı, murisin maliki olduğu 1021 parsel sayılı taşınmazını damadı (kızı .......'in eşi) olan davalı ...'e 13.04.1979; 652 parsel sayılı taşınmazını ise oğlu olan diğer davalı ...'a 16.07.1981 tarihli satış akti ile temlik ettiği anlaşılmaktadır. Dava, tapunun iptali ve taşınmazların terekeye iadesi talebi ile açılmış olup, tereke elbirliği hâlinde mülkiyet hükümlerine tâbidir. Bu durumda; isteğin tereke adına yapıldığı gözetildiğinde öncelikle davanın görülebilirlik koşulunun yerine getirilmesi zorunludur.Bilindiği üzere; elbirliği ( iştirak ) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı TMK.nun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin ( ortaklığın ) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 701. maddesinde ( ...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. ) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği ( iştirak ) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği ( iştirak ) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların ( iştirakçilerin ) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. TMK.nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne varki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. ( 11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ) nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. Somut olayda mirasbırakanın davacı ... ile davalı ... dışında mirasçısı olan ve davaya dahil edilen mirasçılardan .......'in, dahili dava dilekçesi tebliğ edildikten sonra davanın reddini savunduğu gözetilerek terekeye TMK.nin 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek esas hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Öte yandan, 6100 sayılı HMK 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak hâkime aittir. İddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriği birlikte değerlendirildiğinde, davacının 1021 parsel sayılı taşınmazı için ikrah, 652 parsel sayılı taşınmaz için ise muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğinde bulunduğu halde mahkemece, 1021 parsel sayılı taşınmaz için hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek muris muvazaası yönünden değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Bilindiği üzere, 6098 sayılı TBK. nun 37. (818 sayılı BK. nun 29.) maddesine göre, bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK. nun 38. (BK. nun 30.) maddesinde belirtildiği üzere korkutmadan (ikrahtan) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir (TBK'nin 39. m.). Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir. Ne var ki, mahkemece dava konusu 1021 parsel sayılı taşınmaza ilişkin ikrah iddiası yönünden bir inceleme yapılmış değildir. Hâl böyle olunca, mirasbırakan .................'ın ölüm tarihi itibariyle terekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve davaya dahil edilen mirasçı .......'in davaya muvafakat etmediği gözetilerek miras şirketine TMK. nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru olmadığı gibi 1021 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki davada ikrah hukuksal nedenine dayanıldığı halde hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi de isabetsizdir. Kabule göre de, her davalı için ayrı hukuksal nedene dayanılarak dava açıldığından davalılar yararına ayrı ayrı vekâlet ücreti takdir edilmesi gerekirken, tek bir vekalet ücretinin davalılara ödenmesi şeklinde hüküm kurulması da doğru değildir. Davacı vekili ile davalı ... ve dahili davalı ... vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen taraflardan temyiz eden davalı ... ve dahili davalı ... vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davacıdan alınmasına, 08.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.