Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14303 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13166 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : BİGADİÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/11/2012NUMARASI : 2010/218-2012/248Yanlar arasında görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Davalı; miras bırakanın sağlığında tüm taşınmazlarını çocukları arasında hakkaniyete uygun olarak paylaştırdığını, davacıya da iki parça taşınmaz verdiğini, anne ve babasına ölene dek kendisinin baktığını, semenin emekte olabileceğini, muvazaanın bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, miras bırakanın emekli maaşının bulunduğu, taşınmaz satmaya ihtiyacının olmadığı, tapu kayıtlarındaki değer ile temlik tarihlerindeki gerçek değer arasında farklılık bulunduğu, taşınmazların davalıya satışını haklı gösterir sebeplerin olmadığı, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların miras bırakanı C. K.'in kayden malik olduğu 249 ve 936 parsel sayılı taşınmazlarını 18/08/2006 tarihinde oğlu olan davalı G.K.'e satış yoluyla temlik ettiği ve 09/08/2009 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (818 sayılı Borçlar Kanunun 213.) maddesi ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya yukarıdaki ilkeler ışığında bakıldığında davalı oğlunun kendisine bakması nedeniyle ve minnet duygularıyla temliki işlemi gerçekleştirdiği, miras bırakanın davacı ile bir probleminin olmadığı, dava konusu taşınmazlar dışında mirasçılarına intikal eden taşınmazlarının bulunduğu ayrıca davalının murisin ölümüne kadar bakımı ile tek başına ilgilendiği, bunun yanında yatalak hasta olan murisin eşine de baktığı, ayrıca murisin parkinson hastalığı tanısı ile takipli olduğu olduğu görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşımaktadır.O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temliklerle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir.Hal böyle olunca açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Kabule görede; dava dilekçesinde dava değeri 20.000TL olarak gösterildiği, keşif sonucu taşınmazların temlik tarihlerindeki toplam değerlerinin 133.154TL olduğu belirlenmiş ise de davacıya bu miktar üzerinden eksik harcın tamamlattırılmadığı ve dava paya yönelik olarak açıldığından mahkemece , taşınmazların keşif sonucu belirlenen toplam değerleri üzerinden davacının payı oranında nisbi karar ve ilam harcına, dava dilekçesinde belirlenen 20.000TL üzerinden ise davacının payı oranında nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken taşınmazların keşif sonucu belirlenen toplam değerleri üzerinden ve pay dikkate alınmaksızın harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.