Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14280 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 15048 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: GAZİANTEP 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 14/02/2012NUMARASI: 2006/504-2012/78Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar bir kısım davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.10.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı V.Ö. vekili Avukat H.K. davalı H. S.ve Avukat S. A. ile temyiz edilenler vekili Avukat M.G.tereke temsilcisi (davalı) R. E.geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalılar E.Ö. vd. vekili Avukat, davalı L.A.vekili Avukat ve temyiz edilen davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, iptal- tescil davasının kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1300 ada 155 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmazın 23.1.1962 tarihli harici satış senedine dayanarak kadastro çalışmaları sırasında senetsizden Ö. oğlu M.Ö.adına 9.6.1970 tarihinde tespit ve tescil edildiği, tapulama tutanağında Ö.oğlu M.Ö.'nın mühür ve beyanının bulunduğu, kayıt maliki Ö. oğlu M. Ö.'nın 12.8.1986 tarihinde ölümü ile M.H.ve G.isimli çocuklarını mirasçı olarak bıraktığı, bunlardan M. H.'nin de 9.8.2002 tarihinde ölümüyle davacılar Z., A.S. Ş.S. Ö.ve M. Ö.'nın mirasçı olarak kaldıkları, bu arada M.oğlu A.M. B.mirasçıları tarafından Gaziantep 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 6.11.1996 tarihinde açılan tapuda isim tashihi davası sonucunda 1997/419 Esas 1997/148 Karar sayılı ilam ile 1300 ada 155 parsel sayılı taşınmazın malik hanesinde yazılı Ö. oğlu M. Ö.'nın adının A. M.soyadının B.baba adının M. olarak düzeltilmesine, tapu kütüğüne tashihen tesciline karar verilerek, kararın 25.12.1998 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın 10.11.1999 tarihinde hükmen isim düzeltimi ile M.oğlu A. M.B.adına tescil edilerek ardından 28.2.2000 tarihinde A. M.mirasçıları olan F.B.M. L.H.N. ve S.C.B.ile M. E. adlarına intikalinin yapıldığı, mirasçılardan F.ve B.'ın taşınmazdaki 4/20'şer miras paylarını 29.2.2000 tarihinde bölgede müteahitlik yapan davalı V.Ö.'e sattıkları, daha sonra yine davalı V.'nin 1.9.2006 tarihinde mirasçılardan S. C.'in 1/20 payını satın aldığı, ayrıca Arap Mehmet mirasçılarından M.'in de 4/20 payını 21.3.2006 tarihinde davalı H.S.'e sattığı, mirasçılardan N., H. M. ve L.'ın paylarının kayden üzerlerinde bulunduğu, Gaziantep 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/10 Esas 2011/7 Karar sayılı tereke dosyasında Ö. oğlu M.Ö. terekesini eldeki davada temsil etmek üzere R.E.'ün mümessil tayin edildiği ve tereke temsilcisinin davayı takip ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, Türk Hukuk Sisteminde, tapu kayıtlarının oluşumunda illilik prensibi esastır. Buna göre, toplanan tüm deliller ile dava konusu taşınmazın gerçek malikinin davacıların miras bırakanı Ö. oğlu M.Ö. olduğu saptanmak, isim tashihi kararının tarafı olmayan davacıları bağlamayacağı ve M.oğlu A.M. B. adına oluşan tescilin ve daha sonra mirasçılarına yapılan intikal işleminin yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu gözetilmek suretiyle A.M.B. mirasçıları olan ve halen kayıt maliki bulunan N., H. M.ve L. hakkında tapu iptal ve tescile karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden, reddine.Her ne kadar, dava terekeye iade istekli olarak açılmış ve tereke temsilcisi tarafından takip edilmişse de mahkemece bu husus gözardı edilerek taşınmazın tamamen terekeye döndürülmesi yerine, bir kısım mirasçılar olan davacılar adına payları oranında tescile karar verilmesi doğru değil ise de, aleyhe bozma yasağı kapsamında temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır. Ancak bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarihli l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olayda, davalı V.ve H.'in ikinci el konumunda oldukları gözetildiğinde koşulların varlığı halinde TMK'nin 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanacakları kuşkusuzdur. Ancak, ikinci el konumundaki bu davalıların iyiniyetli olup olmadıkları hususunda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; davalı V.'nin intikal işleminden bir gün sonra 29.2.2000 taihinde 8/20 payı satın alması ve daha sonra 1/20 payı da satın alması, bölgede müteahhilik yapması gibi olgular da değerlendirilerek, V. ve H.'in iyiniyetli olup olmadıklarının açıklığa kavuşturulması için yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma, soruşturma ve inceleme yapılarak tarafların daha önce bildirdikleri tanıkların yeniden dinlenilmesi, bu doğrultuda tüm delillerin toplanması ve irdelenmesi, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Diğer taraftan, davada terditli olarak tazminat isteğinde de bulunulduğuna göre, ikinci el konumundaki davalılar V. Ö.ve H.S.'in iyi niyetli olduklarının anlaşılması halinde, davalılar F. mirasçıları ile B.M. ve S.C. yönünden tazminat isteğinin değerlendirilmesi gerektiği de kuşkusuzdur.Temyiz eden davalılar H. S. V. Ö. ve M. Ö. mirasçılarının, temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekilleri için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 22.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.