Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14279 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 9378 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: BODRUM 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 31/10/2011NUMARASI: 2007/26-2011/476Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.10.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat A.Ç. ile temyiz edilen vekili Avukat J.A.geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; asıl davanın davacıları S. A.ve F. ile birleşen davanın davacısı A.T.'in miras bırakan E. H.K.'nun ilk eşinden olma çocukları, her iki davanın davalısı olan N.'in ise miras bırakanın 3. eşi oldukları, miras bırakan ile davalının 20.11.1992 tarihinde evlendikleri, miras bırakanın 617 parsel sayılı, üzerinde dubleks mesken bulunan taşınmazını 9.7.1998 tarihli akitle davalı eşine satış suretiyle temlik ettiği ve ayrıca bundan önce, İstanbul, Kadıköy ilçesinde bulunan 19 no'lu bağımsız bölümünü de 8.2.1995 tarihli vasiyetname ile yine davalı eşine vasiyet ettiği, davacıların vasiyetnamenin iptaline yönelik olarak açtıkları davanın reddine karar verildiği, miras bırakanın bu iki taşınmazdan başka mal varlığının bulunmadığı; davacıların miras bırakanın yapmış olduğu temlikin kendilerinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706., Türk Borçlar Kanununun 237. (Borçlar Kanununun 213.) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, dava konusu taşınmazın gerçek değeri ile akitteki değeri arasında fahiş fark bulunduğu,, taşınmazın gerçek bedelinin ödendiğinin savunulmadığı, davalı N.in alım gücünün tespiti açısından iddia ettiği kurumda çalıştığına ve emekli olduğuna ilişkin dosyaya hiç bir belge ibraz edilmediği, miras bırakanın cerrah doktor olarak Amerika'da çalışıp oradan emekli olduğu, ayrıca davacıların miras bırakana yurt dışından para gönderdiklerinin havale makbuzları ile sabit olduğu, davacı tanıklarının beyanlarına göre, davalının miras bırakana '' taşınmazı kendisine devretmezse bakmayacağını'' söyleyerek telkinlerde bulunduğu, ''miras bırakanın satmaya ihtiyacının, davalının da alım gücünün bulunmadığı, satışın gerçek olmadığını'' ifade ettikleri, davalı tanıklarından O. Ş.'ün ise, miras bırakanın '' N. bana o kadar iyi bakıyor ki çocuklarımdan fayda yok, zaten onlar Amerika'da yaşıyor, N.'in hakkını ödeyemem, bu nedenle Bodrum'daki evi onun üzerine geçireceğim, ben ölünce mağdur olmasın'' dediğini ifade ettiği, yine davalı tanıklarından Z.B.'ın, '' miras bırakanın çocukları ile arasının iyi olmadığı, dava konusu taşınmazı maddi ihtiyacı için değil, ancak çocuklarından huzursuz olduğu için satmak istediğini'' beyan ettiği, yine davalı tanıklarından B.Ç.'in '' konuşmaları sırasında miras bırakanın dava konusu taşınmazı çocuklarından vefa görmediği için davalı eşine sattığını'' bildirdiği görülmektedir.Anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın arasının iyi olmadığı çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu taşınmazı davalı eşine temlik ettiği sabittir.Hal böyle olunca, davanın ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Kabule göre de; davacı A.T. tarafından açılan birleşen davada olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması da isabetsizdir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 22.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.