MAHKEMESİ : SİVASLI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/10/2012NUMARASI : 2008/219-2012/207Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı A. tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan E.'nin kayden maliki olduğu 179 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tamamını ½ şer paylarla davalı torunlarına satış suretiyle temlik ettiği, 11.08.2007 tarihinde öldüğü, geriye davacı kızları ile dava dışı M.A.ve K. isimli evlatlarını bıraktığı, hükmün sadece davacı A. tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; yukarda belirtilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur. Şöyle ki, murisin başka taşınmazları bulunup bulunmadığı, satış ihtiyacı olup olmadığı, taraflarla olan beşeri ilişkileri üzerinde durulmamış, davalıların temlik tarihinde alım güçleri olup olmadığı hususunda hükme yeterli araştırma yapılmamıştır.Öte yandan, davacı taraf ölen tanık Z. yerine yeni bir tanık ismi bildirdiği, mahkemece ismi bildirilen tanığın adresine tebligat çıkartıldığı halde bu tanığın beyanının alınamadığı anlaşılmaktadır. Ne var ki, mahkemece Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 240/3. maddesinde belirtildiği üzere davacı yana adres gösterilmesi için kesin süre verilmediği gibi bu tanığın dinlenenilmesinden de vazgeçilmemiştir.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda taraf delillerinin toplanılması, değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Davacı A.nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.