Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14263 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 1057 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : HATAY 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/04/2013NUMARASI : 2011/523-2013/187Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.09.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Ü. Ş. ile temyiz edilen vekili Avukat A. A. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, mirasbırakanları (babası) M. A.'in mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak çekişmeli taşınmazı, tapuda satış gibi göstermek suretiyle davalıya temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise taşınmazın çıplak mülkiyetini rayiç değeri üzerinden bedeli karşılığında satın aldığı, babasına 100 yaşına kadar baktığı, mal kaçırmanın amaçlanmadığı, maddi ve manevi desteğine duyduğu minnettarlık karşısında devrettiği savunmasında bulunmuştur.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; muris M. A.'in kayden maliki bulunduğu 3084 parsel sayılı taşınmazın çıplak mülkiyetini, 27/09/1988 tarihli satış akdi ile oğlu olan davalı R.. A..'e temlik ettiği, 17/05/2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları olan davacı, davalı ve dava dışı Hayriye, Bedia, Süleyman, Selahattin, Sadık, Hüsamettin ve Sami'yi bıraktığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Ne var ki; mahkemece yukarıda belirtilen ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir inceleme ve araştırma yapıldığını söyleme imkanı bulunmamaktadır.Somut olaya gelince; murisin 1919 doğumlu olup 2009 yılında 90 yaşında öldüğü, davalı oğlu dışında sekiz çocuğunun daha olduğu, gerek murisin gerekse keldisinden önce ölen eşinin davalı oğlu ile birlikte yaşadığı, tanık anlatımlarından murisin başkaca malvarlığının olduğu izlenimi edinilmekle birlikte, bu hususun açıklığa kavuşturulmadığı, davaya konu taşınmazın malvarlığı içerisindeki konumunun ve değerinin belirlenmediği murisin temlikteki iradesinin tam olarak ortaya konulamadığı görülmektedir.Hâl böyle olunca, yukarıdaki ilkeler gözetilmek suretiyle soruşturma yapılması, özellikle mirasbırakanın başkaca malvarlığı olup olmadığı ve değerinin tespiti ile mal varlığı içerisinde çekişmeye konu taşınmazın konumunun saptanması, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olup-olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, davalının alım gücünün tespiti için ekonomik ve sosyal durumun ilgili kurumlardan tetkiki, taşınmazın satış tarihindeki değerinin tespiti, değerler arasında orantılama yapılması, satışa ilişkin bedel ödemesi yapılmış ise ilgili evrakların temini, semenin bir başka ifade ile malın bedelinin mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği gözetilerek, davalı olan oğlunun kendisine bakması nedeniyle temliki işlemi gerçekleştirip- gerçekleştirmediğinin değerlendirilmesi, böylece mirasçıdan mal kaçırma amacı taşıyıp taşımadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalının, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 16.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.