Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 14112 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 10057 - Esas Yıl 2012
MAHKEMESİ : PAZARCIK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/03/2012NUMARASI : 2011/212-2012/169Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Asıl ve birleşen dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde kamulaştırma bedelinin ödenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, noter senedinin sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılacağı ve senede karşı tanıkla ispat yasağı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 565 parsel sayılı taşınmazdaki davacılar S..., Y... ve Z...’ye ait payların davalı Halil tarafından davacılara vekaleten davalı oğlu H...’e 28.02.2011 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği, çekişme konusu taşınmazın kısmen kamulaştırmaya konu edildiği, 06.06.2011 tarihinde 3 parçaya ifraz edildiği, davacıların davalı H...’in çekişme konusu taşınmazın kamulaştırma alanı içinde olduğunu saklayarak hile ile aldığı vekaletnameye dayalı olarak düşük bedelle oğlu olan diğer davalıya sattığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 506/2.md) hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Hal böyle olunca, iddianın her türlü delille kanıtlanabileceği gözetilerek yukarıdaki ilkeler doğrultusunda tarafların iddia, savunma, delillerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı gerekçeyle karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3/2. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.