Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14053 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 10962 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... ... 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Davacılar, mirasbırakan ... ...'ın mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 4637 parsel sayılı taşınmazı kayın biraderi davalı ...'e, onun da, tanıdığı davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiğini, murisin satışa ve paraya ihtiyacı olmadığını, gerçek satış yapılmadığını, taşınmazı baştan beri murisin ikinci eşi ... ...'ın kullandığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı taktirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.Davalı ..., murisin kanser tedavisi gördüğünü, ağır sağlık harcamaları nedeniyle kendisine borçlandığını ve borcuna karşılık dava konusu taşınmazı devrettiğini, murise tedavi sürecinde maddi ve manevi destek olduğunu, taşınmazda murisin ikinci eşi olan ablası ve yeğeninin oturduğunu, paraya ihtiyaç duyduğundan taşınmazı diğer davalıya devrettiğini, davalı ..., dava konusu taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyi niyetle satın aldığını, davalı ... ile özel bir yakınlığının olmadığını, taşınmazın kirasını düzenli aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazı murisin borcuna karşılık akrabası davalı ...'e, ondan da davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, murisin hastalığı ve ilk eşine nafaka borcu nedeniyle paraya ihtiyacı olduğu, mal kaçırma amacı bulunmadığı, davalı ...'in halen kayıt maliki olmadığı, kendisine husumet yöneltilemeyeceği, davalı ...'in iyi niyetli üçüncü kişi olduğu, tenkis isteğinin 1 yıllık hak düşürücü sürede ileri sürülmediği gibi murisin saklı pay kurallarını ihlal kastıyla da hareket etmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.Mirasbırakan ... ...'ın çekişme konusu 4637 parsel sayılı taşınmazı 11.11.2005 tarihli akitle ikinci eşi ...'nın kardeşi olan davalı ...'e temlik ettiği, onun da 05.01.2006 tarihli akitle diğer davalıya satış suretiyle devrettiği kayden sabittir.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; muris ... ...'ın ilk eşi ...'den 08.05.1996 tarihinde boşandığı, davacıların ilk eşten olma çocukları olduğu, murisin dava dışı ... ... ile 01.11.1999 tarihinde evlendiği, davalı ...'in murisin ikinci eşi ...'nın kardeşi, diğer davalı ...'in ise tanıdıkları olduğu, son bir yılını kanser tedavisi görerek geçiren murisin ölümünden kısa bir süre önce evinde yapılan resmi işlemle çekişme konusu taşınmazı davalı ...'e, onun da murisin ölümünden 14 gün sonra davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, satış bedeli ile gerçek bedeller arasında fahiş fark olduğu, davalıların ödeme savunmalarının dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı, Almanya ve Türkiye'den emekli olan murisin paraya da ihtiyacının olmadığı, davalıların taşınmazı satın almalarına rağmen murisin ikinci eşi ... tarafından kullandığı, öte yandan, muris aleyhine dava konusu temliklerden önce davalı ...'in senede dayalı ve dava dışı murisin ilk eşinin ise nafaka alacaklarına ilişkin olarak icra takipleri yaptıkları, dava konusu taşınmaza bu nedenle haciz konulduğu, murisin evinde 11.05.2005 tarihinde menkullerin haczinin yapılarak yediemin olarak murisin ikinci eşi ...'nın tayin edildiği, ardından borçlu murisin ölümü sonrasında 20.01.2006'da nafaka borcunu murisin ikinci eşin ...'nın alacaklıya ödediği anlaşılmaktadır. Değinilen bu somut olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine mirasbırakan ... ...'ın dava konusu olan taşınmazı ikinci eşinin kardeşi olan davalı ...'e temlikindeki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğu, dolayısı ile temlikin de muvazaa amaçlı yapıldığı, davalı ...'in murisin borçlarını ödediğine dair savunmasının sabit olmadığı, dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanlarına göre davalı ...'in de davalı ...'i önceden tanıyan kişi olup dava konusu taşınmazın davalı ...'e temlikinin muvazaalı olduğunu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, başka bir deyişle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.