Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14038 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 13446 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İSTANBUL 20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/12/2011NUMARASI : 2011/286-2011/459Taraflar arasında görülen tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; Sultan Beyazıt Vakfından icareli dava konusu .. ada .. parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere kayıtlı olup dava dışı paydaşların bulunduğu; dava dışı paydaşlardan N. K.'nın diğer malikler aleyhine açtığı ortaklığın giderilmesi davası sonucunda İstanbul 21.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011-1283 Esas-1216 Karar sayılı dosyasında; ... parsel sayılı taşınmazın ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verildiği ancak Yargıtay 6.Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda paydaşlardan H.l oğlu M., Ş.oğlu İ. ve H.e 3561 sayılı Yasa gereğince kayyım tayin ettirilmesi için önel ve yetki verildiği, anılan paydaşlarla ilgili 3561 sayılı Yasanın 2.maddesi gereğince Türk Medeni Kanununun 427/2 ve 3561 sayılı Yasanın 2.maddesi gereğince İ.. D..nın yönetim kayyımı olarak atanmasına dair verilen kararın temyiz edilmeksizin 14.02.2013 tarihinde kesinleştiği, ayrıca Gaziosmanpaşa 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/349 Esas ve 2010/87 Karar sayılı dava dosyasında ise ..parsel paydaşlarından ( eldeki davada konusu .. parselde paydaş olan) Hürmüz'ün Medeni Kanunun 588.maddesi gereğince gaipliğine karar verildiği ve mahkeme gerekçesinde de Hürmüz payı için Gaziosmanpaşa Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.07.1995 tarih 1995/818 Esas-947 Karar sayılı ilamı ile kayyım tayin ediliğinin belirtildiği ve gaipliğe dair kararın temyiz edilmeden 20.05.2010 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Ne var ki;mahkemece, dava konusu taşınmaz yönünden alınmış bir yönetim kayyımlığı kararı bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş ise de,çekişme konusu taşınmaz paydaşı Hürmüz payına 1995 tarihinde kayyım, 2012 yılında ise yönetim kayyımı tayin edildiği ve 10 yıllık sürenin dolduğu böylece dava şartının yerine getirildiği anlaşılmaktadır.Öte yandan taşınmazın kaydında vakıf şerhi bulunduğu gözetildiğinde de mahkemece verilen kararın yerinde olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Hemen belirtilmelidir ki; vakıf hukukumuzda icareteynli ve mukataalı vakıf taşınmazlarının kuru mülkiyeti (rekabesi ) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfına ait olup mutasarrıfın bu hakkı, ölümü ile mirasçılarına, mirasçısının bulunmaması halinde ise taşınmazların mahlulen vakfına döneceği benimsenmiştir. Ne var ki; Medeni Kanunu'nun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde "kuru mülkiyet (rekabe) hakkı" ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen "tasarruf hakkı" gibi iki hakkın varlığının, yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşmaması karşısında vaki vakıf hukukumuzun yeniden düzenlenmesi ve Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu zorunluluk karşısında; 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 05.06.1935 tarihinde kabul edilmiş, 13.06.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu Kanun ile vakıf taşınmazlarının icareteyn ve mukataaya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Sözkonusu Yasanın özellikle 27, 29 ve 30. maddelerinde özetle (...mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği) hükme bağlanmıştır. Görülen lüzum üzerine 13.06.1945 tarih, 4755 sayılı Yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır . Anılan bu vakıfları düzenleyen Yasa hükümlerine göre; taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir deyişle vakıf taşınmazı özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları 4721 sayılı Medeni Kanunun 448.maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla hazineye kalacağı benimsenmiştir. Ancak yasa koyucu öncesi vakıf olan bu taşınmazların vakfına (aslına) dönmesini daha uygun görmüş, bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.09.1983 tarih, 2888 sayılı Yasanın 2.maddesiyle değişik 2762 sayılı Yasanın 29. maddesine eklenen 2.fıkra ile Medeni Kanunun 448.maddesinin hazinenin mirasçı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış "mülkiyeti mutasarrıflarına geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu Yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücuu edeceği" kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen Yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı Yasanın yürürlük tarihi 24.09.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.Ancak daha önce hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilmemesi için de; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, malikinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce tapuda hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Kanununun tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malının kuru mülkiyeti mutasarrıfına geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez anılan Yasanın 29.maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiç bir surette hazineye geçmesine yasal olanak yoktur.Bilindiği üzere, 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 17. maddesi uyarınca aslı vakıf olan taşınmazın mutasarrıflarının kaçak veya yitik duruma düşmüş olmaları halinde taşınmaz aslına, diğer bir deyişle vakfına döner; ancak mutasarrıf kaçak ve yitik değilse taşınmazın vakfı adına tesciline olanak yoktur.Hal böyle olunca,yukarıda belirtilen ilke ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacının, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.