MAHKEMESİ: TUNCELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 23/02/2012NUMARASI: 2011/437-2012/66Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Emine Solmazlar'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, ehliyetsizlik, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında verilen kesin mehilin gereğinin yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Anılan bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun l59. (6100 sayılı HMK.nun 90) maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi, kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. (6100 sayılı yasanın 94) maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.Somut olayda, mahkemece, 26.01.2012 tarihli oturumda, davacı tarafa bozma ilamının gereğini yerine getirilmesi bakımından miras bırakan Sakine Düzgün’ün dava dışı mirasçılarının davaya muvafakatlarının sağlanması veya terekeye temsilci tayini için dava açması ile dava açtığı taktirde dava dilekçesinin bir örneğinin mahkemeye sunması bakımından iki haftalık kesin süre verildiği, davacının kesin süre dolmadan 07.02.2012’de Elazığ Sulh Hukuk Mahkemesine dava açtığına dair dilekçeyi havale ettirdiği, buna ilişkin evrakı son oturumda mazeret dilekçesi ile birlikte mahkemeye ibraz ettiği anlaşılmaktadır.Bu durumda, davacının kesin mehilin gereğini yerine getirdiği açıktır.O halde, davanın kesin sürenin gereğinin yerine getirilmediğinden bahisle reddinin doğru olduğu söylenemez.Hal böyle olunca; davacıların terekeye mümessil tayini için açtığı davanın sonucunun beklenmesi, terekeye mümessil atandığında tereke mümessili huzuru ile davanın görülmesi, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda yapılacak araştırma ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.