MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından, yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... ....'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil olmadığı takdirde bedelin davalılardan tahsili isteğine ilişkindir.Davacı, cahil bir kişi olduğunu, davalı ... ...'in "doğalgaz boru hattı nedeniyle taşınmaz üzerinde irtifak hakkı bulunan ... ... Müdürlüğü"nden para alınacağı telkiniyle kandırmak suretiyle 502 parsel sayılı taşınmazdaki payının satışı için vekaletname aldığını, vekilin vekâlet görevini kötüye kullanarak taşınmazdaki payını diğer davalı ... ...'a sattığını yeni öğrendiğini, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ederek işlemi gerçekleştirdiklerini, taşınmazdaki payın halen kullanımında olduğunu ileri sürerek, davalı ... adına kayıtlı 1708/12000 payın iptali ile adına tescilini, olmazsa, bu payın bedelinin davalılardan tahsilini istemiştir. Davalı ..., davacı ve ağabeyi ...'in dava konusu taşınmazın satışı için yardım istediklerini ve bu amaçla vekalet verdiklerini, söz konusu vekaletnamedeki yetkisine dayanarak taşınmazı sattığını, davacının ağabeyi ...'in işlemin iptaline yönelik bir isteğinin olmadığını, davalı ... ve ..., davacının emlakçı ...'a verdiği vekalete dayanarak resmi şekilde yapılan işlem ile tapuda gösterilen bedeli ödeyerek taşınmazı satın aldıklarını, iyiniyetli 3.şahıs konumunda olduklarını, satın aldıklarından beri taşınmazı kullandıklarını bildirerek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 502 parsel sayılı tarla ve zeytinlik vasıflı taşınmazın 1708/12000 payı davacı, 1708/12000 payı ise davacının abisi ... ... adına kayıtlı iken her ikisinin de ... 2. Noterliği'nin 29.12.2008 tarihli vekaletnamesi ile verdikleri yetkiye dayanarak vekilleri ... ... tarafından 13.01.2009 tarihinde her birinin payının 15.000,00 'er TL bedelle davalı ...'ye satış suretiyle temlik edildiği, satın alma işlemini ...'nin yetkili vekili davalı ...'in yaptığı, davacının isticvap sonucu geldiği 14.01.2014 tarihli oturumda "taşınmazın satış bedeli olarak vekili ...'un 4.900,00 TL ödeme yaptığını, bundan başka bir ödeme yapmadığını" beyan ettiği anlasılmaktadır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; iddiaların yukarıdaki ilkeler çerçevesinde incelenmesi sonucunda davalılar ... ve ...'in diğer davalı vekil ... ile el ve işbirliği içinde hareket ettikleri kanıtlanamadığına göre haklarındaki tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.Diğer taraftan; 6100 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK'nın 292.maddesinde senetle ispatı lazım gelen hususlarda (288.,289.maddeleri) yazılı bir belge mevcut olmayıp, delil başlangıcı niteliği taşıyan bir belgenin varlığı halinde şahit dinlenmesinin caiz olacağını düzenlemiş, 6100 sayılı HMK'nın 202.maddesinde de aynı hükme yer verilmiştir.Anılan bu yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetildiğinde davalı vekil ... ..., resmi akitte gösterilen 15.000,00 TL bedeli davacıya ödediğine dair HMK'nın 202.maddesi kapsamında bir belge sunamamıştır. Davacı 14.01.2014 tarihli beyanında 4.900,00 TL'yı aldığını bildirdiğine göre kalan miktarın vekilden tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.