MAHKEMESİ : ... ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil- tenkis davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil davasının reddine, davalı ... yönünden tenkis talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Senem Altunbulak 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakanı babası ... diğer mirasçılarını mirastan mahrum bırakmak amacıyla adına kayıtlı tüm taşınmazları davalı ... bırakmak istediğini, bunun gerçekleşmesi için de iki ayrı vekaletname tanzim ederek adına kayıtlı tüm taşınmazları satması için ,,, genel vekil tayin ettiğini, davalı ... bu vekaletname ile 1857 ve 1882 parsel sayılı taşınmazları önce kendi eşi ... onun da davalı ... devrettiğini,1803 sayılı parselin ifrazından oluşan 2082 ve 2083 sayılı parsellerin ... tarafından muris adına vekaletle davalılar ... ve Mehmet'e satıldığını, murisin tasarruf ehliyetini kaybedecek derecede hasta olması nedeniyle davalı ... vasi olarak atandığını, ... vasi atandığı duruşmada hazır olması ve atamaya ilişkin kararı bilmesine rağmen vesayete ilişkin kararı ihlal ederek murisin genel vekili sıfatıyla bu işlemleri yaptığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmazsa tenkis isteği ile eldeki davayı açmıştır. Davalı ..., kardeşi olan muris ... ile birlikte kadastrodan önce babası ...'dan köy senedi ile taşınmaz satın aldıklarını, aldıkları yerin tamamının kadastro tespiti sırasında 1803 sayılı parsel olarak muris adına yazılması nedeniyle kardeşi ... aleyhine tapu iptal ve tescil davası açtığını ve 30.05.1985 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı ile 1803 sayılı parselin ifrazından oluşan 2083 sayılı parseli tapuda iktisap ettiğini, davalı ...'dan yer almadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.Davalı ..., 1857 ve 1882 parsel sayılı taşınmazları davalı ...'ın eşi ...'den satın aldığını, dava konusu taşınmazların tarla komşusu olup bu taşınmazların mirasbırakana ait olduğunu bildiğini, mirasbırakanın 10 yıldır felç hastası olduğunu, ancak ...'ın kendisine vasi atandığını bilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı ..., 2082 sayılı parseli amcası olan mirasbırakan ...'den satın aldığını, kendisinin taşınmazı satın aldığı tarihte davalı ...'ın mirasbırakana vasi olarak atandığını bildiğini, taşınmazın bedelinin bir kısmını murisin kendisine olan borcuna saydığını, bir kısmını da murise ödediğini bildirip davanın reddini savunmuştur.Davalı ..., mirasbırakan babasının felçli olması nedeniyle işlerini takip edemediğinden vekalete istinaden babasının talep ve talimatıyla bir kısım işlemleri yaptığını, taşınmazları 3. Şahıslara sattığını, 10 yılı aşkın bir süre boyunca anne ve babasına yalnız kendisi ve eşinin bakıp gözettiğini, murisin akli melekelerinin gidip geldiği için bakıma muhtaç hale geldiğini, taşınmazların değersiz olup satıştan gelen paraların tedavi ve geçim için mirasbırakan tarafından tasarruf edildiğini, babalarının sağlığında tüm kardeşlere gerek para olarak gerekse arsa olarak hak sağladığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalı ... yönünden muris muvazaasının sübut bulmadığı, diğer davalılar ... ve ...yönünden muris muvazaası sabit ise de bu davalıların iyiniyetli oldukları gerekçesiyle tapu iptal ve tescil davasının reddine, davalı ... yönünden tenkis talebinin kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının babası ... 30.05.2009 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak davacı kızı ..., davalı oğlu ... ve dava dışı çocukları ..., ...ve ...kaldığı, davalı ...'ın murisin kardeşi, davalı ...'nin murisin yeğeni, davalı ... murisin akrabası ve tarla komşusu oldukları, davacı ... tarafından 30.04.2007 tarihinde açılan vasi tayini davasında, 26.11.2008 tarihli oturumda, mirasbırakana "beyin işlev bozukluğuna bağlı organik duygulanım bozukluğu+sekel sağ hemiparesi+motor disfazi" tanısı konulduğundan bahisle MK'nun 405.maddesi gereğince kısıtlanmasına, kendisine oğlu ... vasi olarak atanması yönünde hüküm kurulduğu, kararın vasi adayı ... yüzüne karşı verildiği, vesayet dosyasında vasi ... tarafından alınmış bir satışa izin kararının bulunmadığı, mirasbırakanın ... Noterliğinin 22.01.2007 tarihli vekaletnamesi ile ..., Yeşilbayır köyünde bulunan tüm taşınmazlarının satışı için, Antalya 16.Noterliğinin 02.12.2008 tarihli vekaletnamesinde ise ..., ... ilçesi ve köylerinde bulunan taşınmazlarının satışı için davalı oğlu ...genel yetki verdiği, çekişme konusu 1803 parsel sayılı taşınmazın tapulamaca mirasbırakan adına kayıtlı iken ... tarafından açılan Korkuteli Asliye Hukuk Mahkemesinin 1983/398 E. 1985/149 K. Sayılı ilamına istinaden 2 parçaya ifraz görerek 16.12.1985 tarihinde 2083 sayılı parselin ..., 2082 sayılı parselin mirasbırakan adına tescil edildiği, 2082 sayılı parselin daha sonra mirasbırakan adına yetkili vekili ... tarafından 02.12.2008 tarihli vekaletname kullanılarak, 05.12.2008 tarihinde davalı ... satıldığı, yine 1857 ve 1882 sayılı parsellerin muris adına kayıtlı iken yetkili vekili ...tarafından aynı vekaletname kullanılarak 17.12.2008 tarihinde kendi eşi ...satıldığı, ... de 10.08.2009 tarihinde taşınmazların her ikisini birden davalı ... sattığı görülmektedir.Bilindiği gibi; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.Mahkemece, muvazaa iddiası yönünden inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiştir. Oysa kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle öncelikle ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulması zorunludur.Öte yandan; murisin ölüm tarihine göre terekesi TMK'nin 701 ilâ 703 maddelerinde öngörülen elbirliği mülkiyetine tabidir. Bilindiği üzere, el birliği mülkiyetine tabi olan durumlarda ayrık haller dışında (TMK'nin 702/4 fıkrası) tüm mirasçılar tarafından dava açılması asıldır. Bir mirasçının tereke adına dava açması halinde ise, dava dışı mirasçıların açılan davaya muvafakat etmesi veya TMK'nin 640. maddesi gereğince terekeye mümessil tayin edilmesi ile davanın görülebilirlik koşulu bu şekilde yerine getirildiğinde davanın dinlenmesi olanaklıdır.Hâl böyle olunca; ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı iptal-tescil davasının miras payı oranında açılamayacağı gözetilerek öncelikle davaya katılmayan dava dışı mirasçıların olurlarının alınması ya da miras şirketine Medeni Kanunu'nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın görülebilirlik koşulunun yerine getirilmesi, ondan sonra hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu, ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenmesi gereğinin ortadan kalkacağı gözetilerek ehliyetsizlik iddiasının öncelikle incelenmesi, vekaletnamenin alındığı tarihte ve taşınmazların temliki tarihlerinde mirasbırakanın kısıtlı olduğu ve vesayet makamından satış için izin de alınmadığı hususlarının da değerlendirilerek, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, (2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16.maddesi gereğince) resmi akitlerde kullanılan vekaletnamenin verildiği tarihte ve akit tarihlerinde mirasbırakanın ehliyetli olup-olmadığı yönünde rapor alınması, miras bırakanın ehliyetli olduğunun saptanması halinde muris muvazaası yönünden değerlendirme yapılması gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan ve ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Kabule göre de; mirasbırakanın ehliyetli olduğu düşünülse bile olayda mahkemenin de kabulünde olduğu üzere muris muvazaası olgusunun sabit olduğu anlaşılmaktadır. Davalılar Ahmet ve Necati yönünden iptal-tescil isteğinin iyiniyetli olduklarından bahisle reddine karar verilmesi de doğru değildir. Keza, satışı yapan davalı vasi ... 'ın mirasbırakanın oğlu olup vesayet dosyasında kısıtlılık kararının verildiği oturumda hazır bulunduğu, babasının ehliyetsiz olduğunu bildiği, vasinin mirasbırakanın kısıtlanmasından sonra taşınmazlarda işlem yaptığı, ehliyetsiz kişinin tasarruflarına değer verilemeyeceği gibi ilk el durumundaki Necati'nin mirasbırakanın yeğeni olup kısıtlandığını bildiği, ikinci el durumundaki davalı ... de ayın köyde yaşadığı, mirasbırakanın akrabası ve dava konusu taşınmazların tarla komşusu olduğu, bütün bu olgular birlikte değerlendirildiğinde davalı vasi ve diğer davalılar ... ve ... TMK'nın 1024.maddesi anlamında durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olup iyiniyetli sayılamıyacakları sonucuna varılmaktadır.Diğer taraftan; davalı Mehmet 'in dava konusu 2083 parsel sayılı taşınmazı 1980'li yıllarda hükmen edindiği, dava dilekçesinde bahsedilen olaylarla bir ilgisinin bulunmadığı gözetilerek bu kişi hakkındaki davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Davacının bu davalıya yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Ne var ki, diğer davalılar yönünden yukarıda açıklanan nedenlerle yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.