Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14001 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 12665 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : KARABÜK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/11/2012NUMARASI : 2010/411-2012/596Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Asıl ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan Y.E.’ın çekişme konusu 200 ada 101 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümü oğlu davalı Rıdvan’a, aynı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümü ise oğlu Rıdvan’ın 14.12.1994 tarihinde boşandığı davalı Mükkerrem’e 03.01.2006 tarihli satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarihli, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 237.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; murisin 1927 doğumlu olup, uzun zamandır davacı eşiyle ayrı yaşadıkları, yalnız ve 2004 yılından beri felçli olan murisin bakıma muhtaç olup, bakımının davalı oğlu Rıdvan ve diğer davalı Mükkerrem tarafından yapıldığı, öte yandan, davalı Mükkerrem’in dava konusu 3 nolu bağımsız bölüm bakımından bankadan kredi temin etmek suretiyle satış bedelini murise ödediğini savunduğu ve bu yönde banka dekontları ibraz ettiği görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.'nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın dava konusu 2 nolu bağımsız bölümü temlikinde gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisi ile ilgilenen, bakımını yapan oğlu Rıdvan’a bakılmasından duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir. Diğer taraftan, akitte gösterilen bedel ile gerçek bedel arasında fahiş fark var ise de, bu hususun tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı da açıktır. Öte yandan, davalı Mükerrem yönünden ise, bankadan kredi alınmak suretiyle 3 nolu bağımsız bölümün bedelinin murise ödendiği, ayrıca davalı Mükkerrem’in oğlunun dedesi olan murisin bakımınada diğer davalı Rıdvan’a yardım ettiği, murisin yıllar önce oğlundan boşanan davalı Mükkerrem’e bedelsiz devir yapmış olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, her ne kadar bir kısım tanıklar murisin hukuki ehliyete haiz olmadığı yönünde beyanlarda bulunmuşlarsa da, davacının ehliyetsizlik iddiasıyla açtığı bir dava bulunmadığı gibi, daha önce murise vasi tayini için açılan Karabük Sulh Hukuk Mahkemesinin 2005/513 esas, 2005/834 karar sayılı dosyasında alınan Karabük Devlet Hastanesinin 23.11.2005 tarihli sağlık kurulu raporu ile mirasbırakan Y. E.’ın vasi tayinini gerektirir bir akıl hastalığının bulunmadığı belirtildiğine göre aksi yöndeki tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği de açıktır.Hal böyle olunca, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davalı mirasçılarının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.9.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.