MAHKEMESİ : KARŞIYAKA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/02/2013NUMARASI : 2011/190-2013/47Yanlar arasında görülen tenkis-tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, tenkis ( ıslah suretiyle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil) isteğine ilişkin olup, mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya temlikinin muvazaalı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan O.A.’nın çekişme konusu 32322 ada 23 parsel sayılı taşınmazın intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 11.08.2010 tarihli akitle gelini davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, 04.05.2011 tarihli dava dilekçesiyle miras bırakan O. A.’nın saklı payını ihlal edecek şekilde 32322 ada 23 parsel sayılı taşınmazı gelini davalıya bağış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek saklı payı oranında tapu kaydının iptali ve tescil talebinde bulunmuş, yargılama sırasında 19.10.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile, dava konusu ettiği taşınmazın davalıya temlikinin bağış değil satış suretiyle yapıldığını öğrendiğini, miras bırakanın maddi durumu iyi olup, satış ihtiyacının bulunmadığını, devrin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu kaydının iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Hemen belirtilmelidir ki, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 83 ve devamı (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176 ve devamı) maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah; taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan bir yöntem olup; iddia ile savunmanın genişletilmesi yasağının istisnalarından biridir Gerek öğreti gerekse Yargıtay, ıslah yoluyla davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini, aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir.O halde, mahkemece, davacının dava konusu ettiği 32322 ada 23 parsel sayılı taşınmazdaki tenkise yönelik talebini ıslah suretiyle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğine dönüştürdüğü gözetilerek bu yönden inceleme yapılmış olması doğrudur. Ancak, bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; miras bırakan O.A.’nın 1922 doğumlu olup, dava konusu taşınmazdaki binanın üçüncü katında eşi ile yaşamakta bulunduğu, emekli maaşı olduğu, böylece düzenli bir gelirinin bulunduğu, mal satmaya ihtiyacının olmadığı, çekişme konusu taşınmazın murisin tek mal varlığı olup üzerinde 3 katlı binanın yer aldığı, davacının murisin oğlu olup, davalının ise murisin 20.10.2000 tarihinde ölen oğlu R.’in karısı bulunduğu ve miras bırakan ile aynı binada farklı dairlerde oturdukları, davalının ölen eşinin emekli maaşı ile geçindiği, alım gücü bulunmadığı, önce taşınmazın bedelini murise elden ödemek suretiyle satın aldığını savunan davalının aşamada, murisin bakımıyla ilgilendiğinden devrin düşük bedelle yapıldığını belirterek çelişkili beyanlarda bulunduğu görülmektedir.Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine miras bırakan O.’ın dava konusu taşınmazı davalıya temlikindeki gerçek iradesinin mal kaçırmak olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca; ıslah suretiyle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davanın davacının miras payı oranında kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.