MAHKEMESİ : BOR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/03/2013NUMARASI : 2012/240-2013/102Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil isteğine yönelik davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece,tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;davacıların, dava dışı kardeşleri Şahin ve anneleri Fatmana ile birlikte, ortak mirasbırakan D. A.'dan intikal eden ..ve ..parsel sayılı taşınmazlardaki 3/20 şer oranında paylarını erkek kardeşleri olan davalıya (.. parseli 26.04.2006; ..parseli ise 01.05.2006 tarihli) satış suretiyle devrettikleri,davalının da 1676 parsel sayılı taşınmazı dava tarihinden bir gün önce (05.12.2011 tarihinde) dava dışı S.D.'e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacılar,ortak mirasbırakan D. A.'dan intikal eden ..ve .. parsel sayılı taşınmazlardaki 3/20 şer paylarını kardeşleri olan davalının "çekilecek kredi ile ödeneceği" yönündeki sözüne inanarak davalıya satış suretiyle devrettiklerini ancak bir bedel ödenmediğini ileri sürerek tapu iptali ile payları oranında tescili,mümkün olmadığı taktirde taşınmazların değerinin tahsili istemi ile eldeki davayı açmışlar;davalı ise zamanaşımı süresinin dolduğunu,satış bedelini ise ödediğini savunmuştur.Hemen belirtilmelidir ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. (HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir. Eldeki davada, dava dilekçesinin içeriğinden davacıların, inanç sözleşmesine değil taraf muvazaası hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir. Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen 6098 s. Türk Borçlar Kanunun 19. (818 sayılı Borçlar Kanunun 18.) maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Türk Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşaî) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasî) bir hüküm durumundadır. Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK) 200. ve 201. (1086 s. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 288. ve 290.) maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 203. (HUMK'nun 293.) maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir. Ne varki, davada dayanılan hukuki sebep yönünden hükme yeterli bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.Öte yandan, tapu iptali ve tescil davalarının kayıt maliki aleyhine açılması gerekirken,dava konusu taşınmazlardan ..parsel sayılı taşınmaz dava tarihinden önce 3.kişiye temlik edilmiş olduğu halde bu taşınmaz yönünden de iptal tescil kararı verilmesi doğru değildir.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle taraf muvazaası yönünde araştırma ve inceleme yapılması gerekirken hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi 1676 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili olarak bedel yönünden inceleme ve değerlendirme yapılması gerekirken,delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi de isabetsizdir.Kabule göre de;davacılar, dilekçelerinde dava konusu taşınmazlardaki anneleri olan F. A.'ın payının satışına ilişkin bir istemde bulunmadıklarına göre davacıların temlike konu paylarına hasren karar verilmesi gerekirken anneleri Fatmana'nın payının satışını da kapsar şekilde 6100 sayılı HMK'nın 26. (HUMK'nun 74.) maddesi hükmü gözetilmeksizin,istek dışına çıkılarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulması da doğru değildir. Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle,hükmün açıklanan nedenle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine,10.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.