MAHKEMESİ : SAKARYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/01/2013NUMARASI : 2010/151-2013/18Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.09.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar A.. B.. vd. vekili Avukat, davalı E.. B.. gelmediler temyiz edilenler vekili Avukat E. Ö. geldi duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava; tapu iptal ve tescil istemine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Hayriye Başol'un 06/08/2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacılar, davalı Ahmet ve dava dışı oğlu İsmail'i bıraktığı, dava açıldığı tarih itibariyle dava dışı başkaca mirasçısının bulunmadığı, murisin .. ada, .. parsel sayılı taşınmazını torunu olan E.. B..'a, ..ada, ..parsel ile .. ada, ..parsel sayılı taşınmazlarını ise diğer davalı E.. K..'na satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar dava dilekçesinde; muris H. B.'un ehliyetsiz olduğu bir dönemde, birlikte yaşadığı oğlu olan davalı A.. B.. tarafından yönlendirilerek tasarrufta bulunmaya zorlandığını, muris adına kayıtlı taşınmazların diğer mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak davalılara temlikinin sağlandığını, murisin satış iradesi bulunmadığı gibi davalıların da alım gücü olmadığını ileri sürerek terekeye iade istekli eldeki davayı açmışlar, mahkemece yapılan yargılama sonucunda çekişmeli taşınmazların muris tarafından mirastan mal kaçırma amaçlı olarak davalılara satış yoluyla devredildiği, temliki işlemlerde muvazaa olgusunun gerçekleştiği gerekçesiyle tapu kayıtlarının iptali ile davacıların miras payları oranında adlarına tesciline, ..ada, ..parsel sayılı taşınmazda yer alan yapıların A.. B.. ve İ.. B.. çocuklarına ait olduğuna ilişkin şerhin beyanlar hanesine işlenmesine karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki; 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 76. maddesi (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 33.maddesi) hükmü gereğince maddi olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi yaparak uygulanacak yasa hükmünü belirlemek hakime aittir. Bu durumda iddianın ileri sürülüş biçiminden ve dava dosyasının içeriğinden; davada ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Ne var ki; mahkemece yanılgılı değerlendirme ile davanın muris muvazaası olarak nitelendirildiği dolayısıyla ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulmadığı görülmektedir.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan buyönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK'nin 286.(HMK'nin 282.) maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Hâl böyle olunca; öncelikle UYAP ortamında elde edilen kayıtlardan murisin torunu olan davacılardan N.. T..'in hükümden sonra 02/12/2013 tarihinde öldüğü, bu durumda anılan davacının payı üzerinde elbirliği halinde mülkiyetin bulunduğu, mirasçıları saptanarak davada yeralmalarının sağlanması gerektiği gözetilerek dava dışı ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi, taraf teşkili hususundaki anılan eksiklik giderildikten sonra ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı iddia bakımından tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri hükmü uyarınca Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kuruluna gönderilmesi, özellikle temlik işlemlerinin yapıldığı 30/01/2001 ve 26/02/2001 tarihlerinde mirasbırakanın hukuki ehliyeti haiz olup- olmadığının kesin bir biçimde belirlenmesi, hâsıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de;Bilindiği üzere; HUMK'nin 74.(HMK'nin 26.) maddesi hükmü gereğince; hâkim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.Ne var ki, davacı taraf dava dilekçesinde, dava konusu 157 ada, 182 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yeralan yapıların İ.. B.. ve A.. B.. çocuklarına ait olduğu belirtilerek beyanlar hanesine şerh düşülmesi yönünde talep bulunmadığı halde mahkemece HMK 26. maddesine ayrılık teşkil edecek şekilde beyanlar hanesine şerh konulmasına hükmedilmiş olması da doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.