MAHKEMESİ : MALATYA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/03/2012NUMARASI : 2009/493-2012/177Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, davacı R.... yönünden reddine, 2 numaralı taşınmaz bakımından istemin reddine, diğer taşınmazlar bakımından istemin kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, ortak miras bırakan tarafından 19.09.1996 ve 31.03.1997 tarihlerinde davalı tarafa temlik edilen 1, 3 ve 5 nolu bağımsız bölümler için,muris muvazaası hukuksal nedenine; 2 numaralı bağımsız bölüm açısından ise murisin ehliyetsiz olduğu bir dönemde 07.06.2007 tarihinde temlik yaptığı ileri sürülerek, iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden 1-3 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerin ölünceye kadar bakım aktiyle devredildiği, ancak bu taşınmazların toplam değerleri nazara alındığında miras bırakanın tüm malvarlığının büyük bir bölümünü teşkil ettiği ve bu haliyle temlikte asıl amacın ölünceye kadar bakılma gözetilme değil, mirastan mal kaçırma olduğu belirlenerek davanın kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur.1-3 ve 5 numaralı bağımsız bölümler açısından hükmün ONANMASINA,Ancak, 2 numaralı bağımsız bölüm diğer temliklerden yaklaşık 10 yıl sonra ölünceye kadar bakım aktiyle devredilmiş,dava, o tarihte murisin ehliyetsiz olduğuna dayandırılmakla birlikte, davacı taraf dosyada toplanan raporlar ile tanık beyanlarından başka delillerinin bulunmadığını bildirmiştir. Başka delil tedarik edemediği yönündeki beyan ehliyetsizlik iddiasından vazgeçildiği yönünde yorumlanamaz. Ehliyetsizlik ise, usulen dosyanın kül halinde 2659 sayılı Yasa'nın 7. ve 16. maddeleri uyarınca Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunca incelenmesi sonucu verilecek bir raporla belirlenir. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanun'un “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanun'un 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı kararı).Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286. maddesinde (6100 sayılı H.M.K.'nun 282. maddesinde) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanun'un 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Tarafların bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.