Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13866 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 10220 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : SAMANDAĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/05/2012NUMARASI : 2010/671-2012/616Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil,tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, muvazaa iddiasının yazılı delille ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Y. G.'in çekişme konusu 27, 31, 240, 121 ve 47 parsel sayılı taşınmazlarda bulunan paylarını 01.06.2001 tarihinde davalıların murisi M.G.'e toplam 2.000,00 TL bedelle; 121 parselde bulunan 3/12 payını ise aynı tarihte davalı H.'e 4.000,00 TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, davacılar miras bırakanca aynı gün yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu, herhangi bir bedel ödenmediğini, mirasbırakanın işlem tarihinde mal satmaya ihtiyacı olmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, davalılar ise mirasbırakan Y.nın davalılar murisi olan kardeşi M. ve yeğeni davalı H.e bedelsiz olarak mal vermesini gerektirecek herhangi bir sebep olmadığını, dava konusu payların piyasa değeri üzerinden satın alındığını belirterek davanın reddini istemişler, mahkemece murise teban açılan davada muvazaa iddiasının yazılı delille ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Her ne kadar mahkemece gerekçede davanın murise teban açıldığı kabul edilmiş ise de; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davaların dayanağını 1.4.1974 gün, 1/2 sayılı İBK oluşturmaktadır. Anılan kararda kabul edilen ilke ve varılan sonuç şudur: miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış akdinin muvazaalı, gizli bağış sözleşmesinin ise yasada öngörülen biçim koşulunu taşımadığını ileri sürerek dava açabilirler. Buradaki en önemli husus, murisin işlemi mirasçılarını aldatmak amacı ile yapmasıdır. Aldatılmak istenen tüm mirasçılar muvazaalı işlemin dışında kalan ve zararlarına işlem yapılan üçüncü kişi durumundadırlar. Böyle olunca da muris muvazaasına dayalı davalarda dava konusu hak halefiyet yolu ile muristen geçmesine rağmen, dava açma hakkı halefiyete dayanmayıp, aleyhine haksız fiil işlenen mirasçının kendisine ait haktan doğmaktadır. Bu tür olaylarda murisin iradesi ile mirasçısının yararı çatışmaktadır. Bir bakıma mirasçı yasal hakkını miras bırakana karşı korumaya çalışmaktadır. Murisin istediği bir davayı değil, murisin iradesine karşı bir dava açmaktadır.Hal böyle olunca; yukarıdaki ilkeler uyarınca iddia ve savunmanın araştırılması, toplanan delillere göre bir sonuca ulaşılması gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.