MAHKEMESİ: ANKARA 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 01/06/2006NUMARASI: 2004/409-182Taraflar arasında görülen davada;Davacı,vekil tayin ettiği kardeşi M.. G.. vekaletten azlettiği halde, ..sayılı parseldeki 13 nolu bağımsız bölüm payının davalı kardeşi tarafından azilden sonra kayınbiraderi A... A... satıldığını ileri sürerek tapu iptali-tescil,olmadığı takdirde tenkis istemiştir.Davalı Tapu Sicil Müdürlüğü,husumet itirazında bulunarak davanın reddini savunmuş,diğer davalılar davaya cevap vermemiştir.Mahkemece,ehliyetsiz vekilin ehliyetinin sona erdiğini bilen Tapu Sicil Müdürlüğünün yaptığı aktin hukuken korunamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, 13 numaralı bağımsız bölümün 1/6 payının iptaline ve davacı adına tesciline karar verilmiştir.Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, azledilen vekilin yaptığı işlemin geçersiz bulunduğu ididasına dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu .. parsel sayılı taşınmazdaki numaralı bağımsız bölümün 1/6 payının davacı adına kayıtlı iken, 20.5 1997 tarihli vekaletnameyle vekil kılınan davalı kardeşi M.tarafından 9.1.2004 tarihinde davalı kayınbiraderi A...A...a satış yoluyla devredildiği ; davacının satıştan önce noterde düzenlettiği azilname ile kardeşini vekillikten azlettiği, noter cevabi yazısında azilnamenin, adreste bulunamadığından bahisle vekil M..e ve kaçıncı tapu sicil müdürlüğü olduğu belirtilmediğinden bahisle de tapu sicil müdürlüğüne tebliğ edilemediğinin bildirildiği görülmektedir.Davacı, gerek vekilin gerekse satın alanın azilden haberdar bulunduklarını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Ne var ki mahkemece hükme yeterli bir soruşturma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu’nun 386.maddesi ile tanımı yapılan vekalet ilişkisi aynı yasanın 387. maddesinde belirtildiği şekilde kurulur. Bu suretle kurulan ilişkinin hüküm ve kapsamı Yasanın 388 ila 395. maddeleriyle düzenlenmiş, eldeki dava bakımından önem taşıyan “ azil “ keyfiyeti ise vekaletin sona erme nedeni olarak Yasanın 396. maddesinde dile getirilmiştir.Bu düzenlemeler incelendiğinde görüleceği gibi, anılan hükümler tamamen vekil eden ile vekil arasındaki vekalet bağıtının kuruluşu, kapsamı ve neticeleri ile ilgilidir. Diğer bir anlatımla öğreti ve uygulamada iç temsil olarak da nitelendirilen vekil-vekil eden arasındaki ilişkiler belirtilen yasal düzenlemelerin konusunu oluşturmaktadır.Gerçekten vekillik, vekil ile vekil eden arasında bir iç ilişkiden ibarettir. Aralarında bir borç ilişkisi meydana gelir. Hak ve borçlar vekil ile vekil edeni ilgilendirir. Vekillik sözleşmesine dayanan temsil ise etkisini dış ilişkide gösterir.Vekil, vekil edenle yaptığı sözleşme uyarınca üçüncü bir kişi ile hukuki bağıt kurduğu takdirde, bu kez dış temsil ilişkisinin söz konusu olacağı ve ortaya çıkan çekişmeler bakımından Borçlar Kanunu’nun temsile dair 32 ve takip eden maddeleri dikkate alınmak suretiyle çözüm yollarının aranacağı kuşkusuzdur.Vekalet, temsil edilenle üçüncü kişi arasında bir hukuksal ilişki kurulmasını sağlar. Vekil eden, noterde düzenlenen satış yetkisi içerir vekaletname vermek suretiyle vekilin bu konudaki temsil yetkisini üçüncü kişilere ( satış akdine taraf olan ) bildirmiş olmaktadır. Bu aşamada Borçlar Kanunu’nun 34/III. maddesinin uygulama alanının ortaya çıkacağı tartışmasızdır.Temsil edilen, üçüncü kişilere temsil yetkisinin verildiğini bildirmesine rağmen, bu yetkinin daraltıldığını ya da kaldırıldığını bildirmemişse, temsilci, yetkisinin sona erdiğini bilerek hareket etmiş olsa bile, o şahısla yapacağı sözleşmeden doğan hak ve borçlar temsil olunanın hukuk alanında doğar ve onu bağlar (BK. 34/III). Böyle bir düzenleme ile yasa koyucunun amacının üçüncü şahısların hukukunu korumak olduğu tartışmadan uzaktır.Öte yandan ; temsil edilen kimse, temsil yetkisinin kaldırıldığını üçüncü kişiye bildirmiş ise, bunu ona karşı ileri sürebilme hakkına sahip olacaktır. Ancak üçüncü kişi, temsil edilenden bir bildirim almamakla birlikte yetkinin son bulduğunu başka bir suretle öğrendiği takdirde de Borçlar Kanunu’nun 34/III. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılarak tarafların tüm delillerinin toplanması, azilin hukuki sonuç doğurup doğurmadığı, taşınmazı vekil eliyle edinen davalının azili bilip bilmediği ya da bilebilecek konumda bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,14.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.