MAHKEMESİ : YALOVA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/10/2012NUMARASI : 2008/175-2012/299Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde ise tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece; tazminat isteğinin ıslah edilen miktarı üzerinden kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 117 ada 32 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı iken, 28.11.2005 tarihli vekaletname ile vekil kılınan davalı Ö... K... eliyle diğer davalı E... Ö...'e 29.11.2005 tarihinde 6.000,00 TL bedelle satış suretiyle temlik edildiği, çekişmeli taşınmazın halen bu davalı adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; 6101 s. Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama şekli Hakkındaki 1. maddesine göre; "6098 s. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği (1.7.2012) tarihinden önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuku bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürl??kte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümlerinin uygulanacağını" belirtmektedir. Görülmekte olan dava 2008 yılında açıldığında bu davaya 818 s. Eski Borçlar Kanunu uygulanır. Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur.Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; vekil sıfatıyla hareket eden davalı Ö... K..., dava dışı T... S...'nun avukatı olduğunu, davacının bu şahsa olan borcu nedeniyle 100.000 USD değerinde olduğunu söylediği taşınmazını borcuna karşılık devredilmek üzere satış yetkisini içeren vekaletnameyi kendisine verdiğini, bu durumu alacaklı olan T... S...'nun da kabul ettiğini, amacın borcun ödenmesi olduğunu ve davacı aleyhine açılan davanın dava dilekçesinde bu durumun belirtildiğini savunduğu, kayıt maliki olan diğer davalı E... Ö...'in ise T... S...'nun arkadaşı olduğunu, güvenilir olduğu için taşınmazın emanetçi sıfatı ile kendisine temlik edildiğini beyan ettiği dava konusu taşınmazın temlik tarihindeki değerinin ise 21.181,00 TL olarak saptandığı görülmektedir.Ne var ki, çekişmeli taşınmaz vekil Ö... K...'un savunması aksine alacaklı olduğu belirtilen T... S...'na değil, emanetçi olduğunu açıkça kabul eden davalı E... Ö...'e temlik edilmiştir. Anılan temlikten sonra T... S.... tarafından 08.12.2006 tarihinde alacak isteğiyle davacı aleyhine Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/ 417 esasında açılan davada ise borca mahsuben taşınmaz temliki yapıldığı hususu açıklanmamıştır. İlgili dosyanın dava dilekçesinde, eldeki davanın davacısı tarafından 100.000 USD tutarında bir ödeme yaptığından bahsedilmiş ise de , davacı bu ödemenin 13.09.2005 tarihinde banka havalesi ile nakit olarak yapılan ödeme olduğunu belirterek, aynı tarihli banka dekontunu dosyaya sunmuştur.O halde, davalıların savunma içerikleri ile taşınmazın gerçek değerinin oldukça altındaki bir değerle temlik edilmiş olması ve yukarıda açıklanan olguların tümünün vekalet görevinin kötüye kullanıldığını açıkça gösterdiği dikkate alınarak, davanın tapu iptali ve tescil isteği bakımından kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve kendi içerisinde çelişkili olacak gerekçelerle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.Kabule göre de; Hukuk Muhakemeleri Kanununu 297/2. maddesi uyarınca hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunlu olduğu halde, mahkemece hangi davalı hakkında ne şekilde karar verildiği belli olmayacak şekilde hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.