MAHKEMESİ : ÇİNE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 22/04/2008NUMARASI : 2005/101-2008/92Taraflar arasında görülen davada; Davacı, çekişme konusu 782, 1301, 1303, 271 ada 34 ve 35 parsel sayılı taşınmazların, kadastrodan önce İskan Kanunu uyarınca aile reisi olarak miras bırakan babası R.. ve aile efradına verildiğini, bu taşınmazlarda kendisinin de kardeşleriyle aynı oranda hak sahibi olması gerektiğini, ayrıca miras bırakan babası R.'den intikal eden taşınmazlarda, kardeşleri adına fazla pay tescil edildiğini, diğer taraftan, miras bırakan annesi A. S.'nın çekişme konusu 782, 1301 ve 1303 sayılı parsellerdeki payını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğlu E.'e temlik ettiğini, ayrıca E.'in 17 sayılı parselin ifrazını sağlayarak 34 sayılı parseli üzerine aldığını, 35 sayılı parseli de erkek kardeşi H. ve onun çocukları üzerine geçirdiğini, miras bırakan babası R...'den intikal eden bu taşınmazlarda da kız kardeşlerin mirastan mahrum edildiklerini, hakkını talep ettiğinde 782, 1301 ve 1303 sayılı parsellerin satış suretiyle davalı O.'a devredildiğini, .'un iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalılar, O., E. ve E., davanın reddini savunmuşlar; davalılar M., M., N., E., H., V. ve S. A., davacının iddialarının doğru olduğunu belirtmişler, diğer davalılar ise, davaya yanıt vermemişlerdir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesi ve 12.1.2007 tarihli ıslah dilekçesi içeriğine göre; davacı N.'in, çekişme konusu 782, 1301, 1303, 271 ada 34 ve 35 parsel sayılı taşınmazların, miras bırakan babası R.'in R.mühacirlerinden olması nedeniyle kadastrodan önce 2510 sayılı İskan Kanunu uyarınca aile reisi olarak babası R.. ve aile efradına verildiğini, bu taşınmazlarda kendisininde kardeşleriyle aynı oranda hak sahibi olması gerektiğini, ayrıca, miras bırakan babası R.'den intikal eden taşınmazlarda, kardeşleri adına 14/96 payın tescil edilmesine karşın, kendisi adına 2/96 payın tescil edildiğini, diğer taraftan miras bırakan annesi A. S.'nın çekişme konusu 782, 1301 ve 1303 sayılı parsellerdeki payını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğlu E.'e temlik ettiğini, ; ayrıca, E.'in 17 sayılı parselin ifrazını sağlayarak 34 sayılı parseli üzerine aldığını, 35 sayılı parselide erkek kardeşi H. ve onun çocukları üzerine geçirdiğini, miras bırakan babası R.'den intikal eden bu taşınmazlarda da kız kardeşlerin mirastan mahrum edildiklerini, hakkını talep ettiğinde 782, 1301, 1303 sayılı parsellerin davalı O.'a muvazaalı olarak devredildiğini, O.'un iyiniyetli olmadığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı görülmektedir. .Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı ile bir kısım davalıların miras bırakanları olan R. Y.'in 28.12.1947'de ölümü ile geriye eşi A. S., çocukları N., T., L., N., E. ve H.'in kaldığı; A.S. Y.'in 22.10.1986 tarihinde ölümüyle de mirasçı olarak çocukları, N., E., T. Nevres, kendisinden sonra ölen kızı Leman'dan olma torunları E., E., M. ile kendisinden sonra ölen oğlu H.in eşi Ş., çocukları E., A. ile H.'in ölü oğlu E..'in eşi D. ve E.'in oğlu H.'in mirasçı olarak kaldıkları, adı geçen mirasçılar ile birlikte miras bırakan R.'in 7.6.1947 tarihinde ölen annesi E. Y.'in tüm mirasçılarının eldeki davada taraf oldukları; kadastro öncesinde, çekişme konusu taşınmazlardan 782 nolu parselin 15.4.1940 tarih, 21 sıra numarasında; . nolu parselin ise 15.4.1940 tarih 20 sıra numarasında 2510 sayılı İskan Kanunu uyarınca R. Y. ve eşi A. S. annesi E., çocukları H., E. N., L. ve T. adına kayıtlı iken 1952 yılında yapılan kadastro tespitinde 782 ve 847 nolu parsellere revizyon gördüğü; 782 sayılı parselin, kadastroca tapu malikleri R., A. S., E., H., E., N., L.ve T. adlarına 1/8 'er pay oranında tespit edildiği, itirazsız 10.12.1952 tarihinde kesinleşmesi üzerine adlarına sicil kaydının oluştuğu ve halen miras bırakanlar R. ve A. S.'nın 1/8'er payının adlarına kayıtlı bulunduğu; . nolu parselin ise, 15.4.1940 tarih 20 sıra nolu tapuya dayalı olarak yapılan kadastro tespitine dava dışı T.. G.'ın itiraz ettiği, eldeki davanın davacısı N.. ile davalıların bir kısmının bizzat bir kısmınında murislerinin davalı olarak yer aldıkları kadastro tespitine itiraz davası sonucunda, Çine Kadastro Mahkemesinin 1952/ 543 esas, 1955/13 karar sayılı kararıyla vazgeçme nedeniyle itirazın reddine, 847 sayılı parselin 96 pay kabulü ile 15/96 payın R. eşi A. S., 14/94'şar payın R. çocukları H.., E. N., L.. ve T., 2/96 payın R. kızı N., 3/96 'şar payın ise H. H. çocukları M., N.e ve S. adına tesciline karar verildiği, temyiz edilmeksizin 10.2.1955 tarihinde kesinleştiği, aynı paylarla hükmen adlarına sicil kayıtlarının oluştuğu, daha sonra miras bırakan A. S.'nın, 847 sayılı parselde hükmen adına kayıtlı bulunan 15/96 payını 05.07.1971 tarihinde satış suretiyle davalı oğlu E.'e satış yoluyla temlik ettiği, E.'in bu şekilde edindiği 15/96 pay ile birlikte kendi öz payı 14/96 payın birleştirilmesi sonucu toplam 29/96 payın sahibi olduğu, daha sonra 847 sayılı parselin ifrazından oluşan çekişme konusu 1301 ve 1303 sayılı parsellerde davalı E.'in 29/96 payını, davalı T.'ında 14/96 payını 29.3.2004 tarihinde davalı O.'a satış suretiyle temlik ettikleri; çekişme konusu 271 ada 34 ve 35 sayılı parsellere gelince; bu taşınmazların tek parça halinde kadastrodan önce, Nisan 1926 tarih 9 sıra numarasında R. Y. adına kayıtlı iken 28.12 1947 tarihinde ölümüyle mirasçıları olan eşi . S., çocukları, N.. H., E., N., L. ve T. adına intikalen tescilinden sonra, miras bırakan A.. S. ile birlikte L.ve T.'ın hisselerini H. ve E.'e satış yoluyla temlik etmeleri sebebiyle tapunun 22.1.1975 tarih 38 sıra numarasında, N. 3/24, T.3/24, H. 9/24 ve E. 9/24 pay oranında adlarına kaydedildiği ve kadastroca 271 ada 17 sayılı parsele revizyon gördüğü, 20.1.19777 de kesinleşen kadastro tespitine dayalı olarak 271 ada 17 sayılı parselin 1/8 payın N., 1/8 payın T., 3/8 payın E.ve 3/8 payın E. adına tescil edildiği, sonradan yapılan temlikler nedeniyle H., E. ve Ş. adlarına kayıtlı iken 23.11.1989 tarihinde yapılan ifraz işlemi sonucunda, çekişme konusu 271 ada 34 sayılı parselin E., 271 ada 35 sayılı parselin ise H. ve Ş. adına tescil edildiği, H.'in ölümüyle payının mirasçılarına intikal ettiği anlaşılmaktadır.Somut olayda; açıklanan tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde, davacı N.'in çekişme konusu taşınmazların iskanen verildiğini, o tarih itibariyle kendisinin cenin olup henüz doğmadığını, bu nedenle taşınmazların aile reisi olan miras bırakan babası R. ile birlikte ailenin diğer fertleri adına temlik edildiğini, oysa kendisinin temlik tarihinde c.. olmasınedeniyle hak sahibi olduğunu, diğer taraftan, 847 sayılı parselde miras bırakan babası R.'den intikal eden miras payı yönünden, kardeşleri ile aynı miras payına sahip olmasına karşın, kardeşlerine 14/94'şar payın, kendisine ise 2/96 payın verildiğini bu durumun düzeltilmesini istediğini; öte yandan; çekişme konusu 782, 1301, 1303, 271 ada 34 ve 35 parsel sayılı taşınmazlarda miras bırakan annesi A.S.'nın payının ise oğulları E. ve H.'e mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak temlik edildiğini ileri sürerek miras payı oranında iptal ve tescil isteğinde bulunduğu açıktır.O halde, davacı N.'in, iskanen temlik işleminden kaynaklanan iddiası yönünden; çekişme konusu 271 ada 34 ve 35 ( eski 271 ada 17) sayılı parseller ile 1301 ve 1303 (eski 847) sayılı parseller ve 782 sayılı parsel bakımından, iskanen temlik işleminden kaynaklanan iddiasının dayanağını teşkil eden hakkın kadastro öncesi nedene ilişkin olduğu, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dava tarihi itibariyle geçtiği; ayrıca, 847 sayılı parseldeki davacı adına kayıtlı 2/96 payın davacının taraf olduğu Çine Kadastro Mahkemesinin 1952/ 543 esas, 1955/13 karar sayılı kararıyla hükmen oluştuğu; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddiası itibariyle de 782 sayılı parselde her ne kadar miras bırakan A. S..'nın payının davalı E..'e mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak temlik edildiği iddia edilmiş ise de, 782 sayılı parsel yönünden miras bırakan A... S. tarafından böyle bir temlikin yapılmadığı, halen 1/8 payının adına kayıtlı bulunduğu; tüm bu olgular gözetildiğinde, bu hususlara ilişkin olarak davacının talebinin reddine karar verilmesi yazılan gerekçe ve sonucu itibariyle doğrudur. Davacının, değinen yönler itibariyle temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle, aleyhindeki hükmün bu yönlere ilişkin olarak ONANMASINA.Ancak, davacı N..'in, çekişme konusu 1301 ve 1303 (eski 847) sayılı parseller ile 271 ada 34 ve 35 (eski 271 ada 17 ) sayılı parseller yönünden ayrıca, miras bırakan annesi A. S..'nın yapmış olduğu pay temliklerinin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürdüğü, A. S.'nın kadastrodan sonra öldüğü,miras bırakan A. S..'nın ve kızları L.ve N.'nin, kadastrodan önce miras bırakan R.'den intikal eden (miras bırakan A. S.6/ 24 payını ) satış suretiyle E. ve Habip'e temlik etmeleri sebebiyle tapunun 22.1.1975 tarih 38 sıra numarasında kayıtlı taşınmazda, Nevres'in 3/24, T.'ın 3/24, H.'in 9/24 ve E.'in 9/24 oranında pay sahibi oldukları ve kadastroca 271 ada 17 sayılı parsele revizyon gördüğü, 20.1.1977' de kesinleşen kadastro tespitine dayalı olarak oluşan 271 ada 17 sayılı parselin 1/8 payın N.., 1/8 payın T., 3/8 payın E. ve yine 3/8 payın E. adına tescil edildiği, daha sonra 271 ada 17 sayılı parselin ifraz edilerek çekişme konusu 271 ada 34 ve 35 sayılı parsellerin oluştuğu, bu durumda, miras bırakan A. S. tarafından kadastro tespitinden önce yapılan pay ( 6/24 payın) temlikine ilişkin işlem ile çekişme konusu 1301 ve 1303 sayılı parsellerin öncesini oluşturan 847 sayılı parselde miras bırakan A. S. tarafından davalı E.'e satış yoluyla temlik edilen 15/96 payın temlikine ilişkin işlemin, muvazaa ile illetli olup olmadığı, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla hareket edilip edilmediği hususlarının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekirken, Mahkemece, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bu istek yönünden gerekli araştırma ve soruşturma yapılmaksızın, taraf delilleri toplanmaksızın, bu konuda bir değerlendirmede bulunulmaksızın neticeye gidilmiş olması doğru değildir. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını,mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı, yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde yapılan araştırma, inceleme ve soruşturma sonucunda miras bırakan A. S. tarafından yapılan pay temliklerinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun belirlenmesi halinde ise, çekişme konusu 1301 ve 1303 sayılı parsellerde davalı E.'in miras bırakan A. S.'dan edindiği 15/96'er payını, 29.3.2004 tarihinde davalı O.'a satış suretiyle temlik ettiği, davalı O.'un ikinci el durumunda bulunduğu gözetildiğinde, davalı O..'un iyiniyetli olması halinde TMK'nun 1023. maddesi uyarınca ediniminin korunacağı tartışmasızdır. Ne var ki, Mahkemece, bu yöndede bir araştırma, inceleme ve soruşturma yapılmadığı sabittir. Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte ele alınması, öncelikle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı istek yönünden bir değerlendirme yapılarak bu iddianın sabit görülmemesi halinde davanın reddine karar verilmesi, yok eğer iddianın sabit olduğu neticesine varıldığı takdirde ise, davalı O..'un iyiniyetli olup olmadığı hususu üzerinde durulması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hükme elverişli olmayan soruşturmayla yetinilerek, dosya kapsamına uygun düşmeyen ve yasal olmayan gerekçeyle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bu istek yönünden de davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.