Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13511 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 7409 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/01/2013NUMARASI : 2012/154-2013/4Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilerek, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava,hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, aksi takdirde tazminat isteğine ilişkindir.Davacı, davalı ile arasında aktedilen 04.02.1994 tarihli protokol ile maliki bulunduğu Altındağ ilçesi, 111 ada 5 nolu parselde kayıtlı taşınmazın bir kısmı olan 1200 m²'lik yerin PTT'ye bedelsiz devredilmesi ve kendisinin santral inşa etmesi, bunun karşılığında davalının telekomünikasyon hizmeti vermesi konusunda anlaşmaya varıldığını, ancak kendilerinin talebi ile tamamlanan binada santral yapılması için ek protokol imzalandığını, tapunun tamamının hataen verildiğini ileri sürerek davalıya devredilen tapunun iptalini, adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmazın 1265 m²'lik kısmının bedelinin tahsili talebiyle eldeki davayı açmış;davalı ise, ikinci protokol ile birinci protokolün tadil edildiğini ve metrekareye ilişkin hükümlerin kaldırıldığını, imar planına uygun yönetim binasının arsasından ifraz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuş;mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede (TBK md 32) sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi Borçlar Kanunu'nun 25. (TBK md 34) ve Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, Borçlar Kanunu'nun 26. maddesinde (TBK md 35) öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Borçlar Kanunu'nun 31. maddesi (TBK md 39) hükmü uyarınca; iradeyi fesada uğradan sebeplerden dolayı açılacak davaların, ıttıla tarihinden itibaren 1 yıl için açılması zorunludur. Anılan yasal düzenlemede öngörülen bu süre zamanaşımı süresi olmayıp, hak düşürücü süre niteliğinde olup, hakim tarafından davanın hitamına kadar re’sen gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.Somut olaya gelince,dava konusu 5 parsel sayılı taşınmazın 2465 m2 ve arsa niteliği ile davalı adına 22.11.2007 tarihinde satış suretiyle tescil edildiği, resmi akit tablosunda taşınmazın 1YTL bedel ile davacı tarafından davalıya satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.Ayrıca,taraflar arasında aktedilen 04.02.1994 tarihli sözleşmenin ikinci maddesinde Ek-1 de gösterilen 1200 m²'lik arsanın (davacı) A... Demirciler Toplu İş Yeri Yapı Kooperatifi (ADİYK)'ce PTT'ye hibe edileceği,planda gösterilen niteliklere uygun olarak telefon santral binasının ADİYK'ce inşa edilerek (davalı) PTT'ce kabul edilir şekli ile PTT'ye devredileceği, mülkiyetin PTT'ye bedelsiz intikalinin ADİYK taahhüt edeceği, kurulan santralin diğer santraller ile irtibatlandırılacağı, Jönksiyon projesini PTT'nin bedelsiz yapacağı kararlaştırılmış; daha sonra yapılan ve tarihsiz olan ek protokol ile yapılacak işin mahiyeti başlıklı II Maddesinin a ve b şıkları (Kooperatif yönetim binası olarak inşa edilen bina gerekli düzenlemeler yapılarak Türk Telekomca kabul edilir şekli ile mülkiyeti Türk Telekomünikasyon AŞ'ye 1.000,00 TL sembolik bedelle devredilecektir) denilerek değiştirildiği görülmüş,mahkemece mahallinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporunda 11 ada 5 nolu parselin imar planında PTT alanı olarak ayrıldığını, davalı idarenin kullanımında bulunduğunu, binanın arsadan ayrılmasının mümkün olmadığını, binanın davalıya devri için parselin tamamının tescili gerektiği, işleminde bu şekilde yapıldığını belirtmişlerdir. Dosya içeriğiniden; taşınmazın devrinin hernekadar satış sureti ile yapıldığı belirtilmiş ise de eki belgelerden ,akit tablosundaki sembolik bedelden,taraflar arasındaki yazışmalardan vs.devrin bedelsiz olduğu anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, öncelikle davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının gözetilmesi;anılan süre içerisinde açıldığının tespiti halinde protokol ve ek protokol gereğince 1200 m2 nin temliki kararlaştırılmış olmasına rağmen tamamının devri nedeniyle protokole aykırı irade ortaya çıkmış bulunduğundan,imar durumu ve binanın mevcut durumu da gözetilerek protokol hükümleri gereğince davalı şirkete verilecek (santral binası olarak) 1200 m2 lik kısmın ifrazının mümkün olup olmadığının belediyeden alınacak kararla tespit edilmesi,ifrazın mümkün olması durumunda tüm delillerin ve eki tüm belgelerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.