Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13484 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 6289 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ANTALYA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/05/2011NUMARASI : 2007/244-2011/149Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar S..., A... ve davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tazminat ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, yalnız muvazaa iddiası üzerinde durularak sonuca gidilmiştir. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu'nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunu'nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Somut olaya gelince, davacı ve bir kısım davalıların miras bırakanı S...’nın 01.11.2006 tarihinde öldüğü, çekişmeye konu edilen 5 parsel sayılı taşınmaz ve 6 parsel sayılı taşınmazdaki 6 numaralı bağımsız bölümün çıplak mülkiyetinin davalı S...’ya, 4 numaralı bağımsız bölümün davalı A...’ye ve 8 numaralı bağımsız bölümün de davalı Z...’ya satış suretiyle temlik edildiği, 5 parsel sayılı taşınmazın daha sonra 16.02.2005 tarihinde davalı N...’e satış suretiyle temlik edildiği, öte yandan miras bırakana ait taşınmazlarla ilgili olarak yapılan başka tasarruflarla ilgili davalar açıldığı, sağlığında kısıtlandığı anlaşılan muris S... Ö... adına vasisi tarafından Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/497 Esas sayılı davası ile murisin ehliyetsizliğine de dayanılarak açılan davanın derdest olduğu ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınması aşamasında olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, önemine binaen öncelikle ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulması, Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/497 E. sayılı dava dosyasının getirtilmesi, Adli Tıp Kumrundan rapor alınmış ise raporun eldeki davadaki taşınmazlar hakkındaki tasarruf tarihlerinide kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, kapsamadığının anlaşılması halinde çekişme konusu taşınmazlar yönünden akit tarihleri itibariyle Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, miras bırakanın ehliyetsiz olduğu saptanır ise; pay oranında ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı olarak istekte bulunulamayacağı gözetilerek davanın reddedilmesi, ehliyetli olduğu saptanır ise, muvazaa iddiası üzerinde durulup sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, anılan hususların gözardı edilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Davacı,davalılar S... ve A...’nin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.