Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13430 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 5993 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: BURSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 14/12/2011NUMARASI: 2008/597-2011/606Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı Z... S... Vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.11.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat A... A... İle temyiz edilen davacılar Z... T... Vd. vekili Avukat N... Ö..., davalı H... Ö... Geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Hükmüne uyulan bozma ilamında, ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması sebebiyle öncelikle incelenmesi, ehliyetsizlik iddiasının gerçekleşmesi halinde diğer iddiaların incelenmesine yer olmadığına, yok eğer mirasbırakanın gerek vekaletnamenin düzenlenme tarihinde, gerekse temlik tarihinde, hukuki ehliyete haiz olduğunun anlaşılması halinde diğer iddiaların değerlendirilmesine değinilmiş ve mahkemece, yapılan araştırma neticesinde 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 7. ve 16.maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden elde edilen rapor ile murisin ehliyetli olduğunun anlaşılması üzerine temlikin muvazaa ile illetli olduğu, bir başka ifade ile mirasçıdan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; vekil kılınan murisin oğlu H.diğer davalıya borcunun olduğu ve vekaletnamenin bu borcun teminatını oluşturmak amacıyla verildiği, oysa vekil Hasan'ın bu vekaletnameyi kullanarak mirasbırakan Selahattin'e ait 5064 parsel sayılı taşınmazdaki 7/30 pay ile, 5241 parsel sayılı taşınmazın tamamını 10.9.2003 tarihinde diğer davalı Zeynal'a satış suretiyle temlik ettiği, vekil Hasan'ın yemine dayalı beyanı ve tüm dosya kapsamı ile sabittir. O halde, bu olgu karşısında mirasbırakanın vekil aracılığı ile ve mirasçısından mal kaçırmak düşüncesiyle taşınmazların temlikini gerçekleştirdiği söylenemez. Esasen, murisin davacılardan mal kaçırmasını gerektirecek herhangi bir sebebinin bulunduğu da kanıtlanmış değildir. Öyle ise, temlikin muvazaalı olduğu kabul edilemez.Ne var ki, ehliyetsizlik ve muris muvazaası iddiasının yanında vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası da ileri sürülmüştür.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalndiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından, toplanan ve toplanacak olan delillerin değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Davalı Z... S...'ün temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 20.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.