Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 1340 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 13894 - Esas Yıl 2009
MAHKEMESİ: AKÇAABAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 11/06/2008NUMARASI: 2006/174-2008/123Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı adına kayıtlı olan 1 ada 3 parsel sayılı taşınmazın konumunun 3621 Sayılı Yasanın 5.maddesince, Kıyı Kanununun uygulanmasına dair yönetmeliğin 10.maddesine ve Anayasanın 43.maddesine aykırı olduğunu ileri sürüp, kıyıda kalan kısmının tapusunun iptali isteğinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişmeli taşınmazın 454.60 m2'lik kısmının jeolog bilirkişilerce belirlenen kıyı kenar çizgisinin içerisinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı vekili ile davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .......'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 22.07.1975 tarihinde yapıldığı, 25.08.1978’de kesinleştiği ve davanın 10.04.2006 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her ne kadar, nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fırkası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 25.08.1978 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Diğer taraftan her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir. Dava açıldığı tarihte haklı olanın sonradan yürürlüğe giren yasa gereğince haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan Avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı tartışmasızdır.Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ve kurallar gözetilerek davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.Öyleyse, Hazinenin tüm temyiz itirazı yerinde değildir. Reddine. Davalının temyiz itirazlarının belirtilen sebeplerle kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.