MAHKEMESİ : RİZE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/10/2006NUMARASI : 2003/235-2006/287Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı bulunduğu 6 parsel sayılı taşınmazdaki binanın yurtdışından gönderdiği paralarla yapıldığını ancak davalılardan kardeşi A... binayı sahiplenip zemin, 1. ve 2. katlarını işgal ettiğini ileri sürerek, muhdesatın aidiyetinin tespitini ve davalı A.....haksız elatmasının önlenmesini istemiştir.Davalı A......taşınmazdaki binayı davacı ile birlikte yaptırdıklarını ve aralarındaki anlaşmaya göre bodrum ile 1. ve 2. katların kullanımının kendisine bırakıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, muhdesatın tespiti davası bakımından davacının hukuki yararı bulunmadığı, bu durumda muhdesatın tespitine bağlı olarak açılan elatmanın önlenmesi davasının da konusuz kalacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, paylı taşınmazdaki muhdesatın aidiyetinin tespiti ve elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 6 sayılı parselde tarafların paydaş bulunduğu, taşınmaz üzerinde bodrum, zemin ve üç normal kattan oluşan bina inşaatının yer aldığı anlaşılmaktadır.Davacı, taşınmazdaki binanın yurt dışından gönderdiği paralarla yapıldığını ileri sürerek kendisine ait olduğunun tespitini ve davalı paydaşlardan A.işgal ettiği bölümler nedeniyle el atmanın önlenmesini istemiştir.Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunun 684. maddesi hükmü uyarınca söz konusu muhdesatın arzın mütemmim cüz’ü (bütünleyici parça) olduğuna, taraflar arasında muhdesatın aidiyetinin tespitini gerektiren ortaklığın giderilmesi, kamulaştırma gibi bir çekişme de bulunmadığına göre, anılan istek hakkında hukuki yarar yokluğundan ret kararı verilmesi doğrudur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ne var ki, arzın bütünleyici parçası olan ve yasa gereği (T.M.K. 684. maddesi) tüm paydaşların mülkiyetinde bulunduğu kabul edilen yapının paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi davasına konu yapılabileceği de kuşkusuzdur.Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Bunun yanında, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Öte yandan, Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 213, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ancak, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Kanunun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Hal böyle olunca, el atmanın önlenmesi isteği bakımından yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda yeterli araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, muhdesatın aidiyetinin tespiti isteğine bağlı bulunduğundan söz edilerek herhangi bir soruşturma yapılmadan bu isteğin de reddedilmesi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.